Şeker – Kanser İlişkisi ya da Portakalın Düşündürdükleri

Elimde bir portakal var. Bir portakala, bir ekrana bakıyorum. Zira okumakta olduğum e-postanın iddiasına göre şeker, kanser hücrelerini besliyor. Bende kanser yok, ama olsaydı bu portakalı yememem lazımdı, çünkü içinde yaklaşık 12 gram şeker var. En iyisi portakalımı yerken konuyu didikleyeyim, Yalansavar’da paylaşayım dedim.

Belki herşeyden önce “şeker” kelimesinin anlamına bakmam iyi olabilir. Vücudumuzda da bulunan onlarca önemli ve doğal molekülün ortak adı “şeker”. İşte elimdeki portakalda da var, ama genelde şeker denildiğinde beyaz rafine çay şekeri aklımıza geliveriyor. Oysa şeker vücuda pek çok değişik gıda şeklinde girebiliyor ve vücuttaki tüm hücreler, kanser hücreleri de dahil olmak üzere yakıt olarak kandaki şekeri, yani glukozu kullanıyor. Saf şeker yemesek dahi aldığımız tüm gıdalar metabolizma sonucu hücreler tarafından kullanılabilecek yakıta dönüşüyor ve kan aracılığı ile hücrelere ulaşıyor (1). Hücrenin kan ile gelen bu yakıtı kullanma şeklinin bilimsel adı “glikoliz“. Glukozun hücre tarafından yıkılması döngüsü ile enerji ortaya çıkıyor (2). O zaman şeker yoksa hayat da yok. Bu kadar basit. İyi ama, şeker kanseri besler lafı nereden çıktı ki?

Bu noktada sizi bir adım daha geri götüreceğim ve “kanser” kelimesine de sizinle birlikte göz atacağım. Şimdi size bir cümle söylesem, “kanser bir hastalık değildir” desem, ne düşünürsünüz? Oysa kanser gerçekten de tek bir hastalık değil, 100’den fazla farklı şekilde görülen, anormal hücre çoğalmasını belirten bir terim. Cilt kanseri ile meme kanserinin tek ortak noktası, her ikisinde de kontrolsüz hücre çoğalması olması. Bunun dışında gerek oluşma etkeni, gerekse çoğalan dokunun cinsi bakımından ikisi birbirinden farklı ve tedavileri de yine tamamen birbirinden farklı şekilde yapılıyor. Bu kontrolsüz çoğalmanın, yani kanserlerin sebebinin hücresel genetik materyalde (DNA) oluşan hasar olduğu gerçeğini da vurgulamamız lazım (3). Şu geldiğimiz yere bakın, şeker, genetik, kanser günlük hayatta hep kullandığımız kelimeler ama biraz inceleyince ne kadar genellenmiş olduklarını ve yaşanan anlam karmaşasını farkediyoruz. Eh, şeytan ayrıntıda gizli demişler.

Şeker kullanımının kanserin büyümesine yol açabileceği yanılgısının tarihi 1924’e kadar uzanıyor. İlk olarak Dr. Otto Warburg isimli nobel ödüllü bir biyolog tarafından yazılan bir makalede bahsi geçiyor. Kendisi şöyle demiş: “Birkaç cümle ile özetlemek gerekirse kanserin birincil nedeni normal hücrelerdeki oksijen kullanımının şeker fermentasyonu ile yer değiştirmesidir”. Eh, bu zor cümle, sonraki yıllarda başka kişiler tarafından “kanser şekeri sever” olarak kısaltılıvermiş (4). Oysa adamcağız kanser hücrelerinin oksijen kullanmadan glikozu enerjiye çevirdiğini söylemiş. Bir başka deyişle “ortamda oksijen olsa da olmasa da kanser hücresi glikozu kullanabiliyor” demiş. Onun bu makalesinden yıllar sonra, gelişen bilim sayesinde kanserin hücre metabolizmasındaki değişikliklerden değil hücredeki genetik mutasyonlar sonucu oluştuğu da kanıtlanmış. Anlaşılan Otto yanılmamış, kanser hücreleri gıdalarını enerjiye çevirirken gerçekten değişik bir mekanizma kullanıyorlar, ama bu bulgu kanserin bir sonucu, kanserin sebebi değil (5).

Otto 1970’te ölmüş ama belli ki yanlış anlamalar ölümsüz. Bunu, önümde açık olan ve bu yazının kaynağı olan e-postadan da anlamak mümkün. Yazılanlara akıl sır ermiyor. İşte size bu e-postadan birkaç örnek:

-Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg’un buluşunu öğrenir. 1930’lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg’a Nobel Ödülü kazandırmıştır.

Otto bir buluş değil bir araştırma yapmıştı. Kanserin sebebini bulmamıştı, kanser metabolizmasını incelemişti. Gözlemleri sonucu bir hipotez geliştirmişti ve bugün yanlış olduğunu bildiğimiz bir sonuca ulaşmış, kanserin sebebini “hücredeki anaerob, yani oksijensiz enerji üretimi” olarak öne sürmüştü. Kanser hücreleri ile ilgili bulguları doğru, ama çıkardığı sonuçlar yanlıştı. O zamanki teknikler ile elbette bunu bilemezdi. Bugün kanserin sebebinin genetik mutasyonlar olduğunu biliyoruz (6).

Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar.

Kanserin büyürken fazla enerjiye ihtiyaç duyması doğaldır. Ancak açlıktan öldüğü ve vücuttan çeşitli talepleri olduğu düşüncesi komiktir. Şeker alımının artması ile kanserin büyümesi hızlanmaz. Besin alımı kesilirse de kanser açlıktan ölmeye başlamaz. Bu iddiaların bilimsel bir dayanağı yoktur (7).

Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg’un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.

Belki de bilim ilerlemiştir? Bilgilerimiz artmıştır ve sebep sonuç ilişkilerini daha iyi ortaya koymuşuzdur? Doktorları egoist, bencil, düşüncesiz ve eğitimsiz olarak kabul eden bu kişi, birkaç paragraf sonra “Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı” diyerek kendi bilgisizliğini ortaya koymakta. Bugüne kadar hiçbir tıbbi araştırmada yapay tatlandırıcıların günlük kullanım dozlarında insan vücuduna bir zararları olduğu kanıtlanmamış (8).

Türkiye’deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.

E-postasını anaokulunda öğrendiği kes-yapıştır yöntemi ile hazırlayan kişiye teşekkür etmek lazım, zira bana sağlığımız için faydalı olabilecek noktalardan bahsetme olanağını vermiş oldu. Verdiği sebep sonuç ilişkisindeki absürdlüğü göz ardı ederek, bu vesile ile biraz da gerçeklere bakalım, en azından bu maceramızdan kendimize sağlıklı bir sonuç çıkartmış olalım.

Sağlıklı beslenmenin, yaşam stiline dikkat etmenin kanser riskini azaltmada etkili olduğu bütün bilim insanları tarafından kabul edilmektedir. Vücudun şeker metabolizmasındaki düzensizliğin, yani şeker hastalığı sonucu hiperglisemi mevcudiyetinin bazı kanserlerin oluşumunda kolaylaştırıcı olabileceği düşünülmektedir (9). Rafine ve işlenmiş ürünler içeren bir diyetle beslenen kişiler, aynı zamanda hareketsiz bir hayat sürüyorlarsa, sonuçta aşırı kilo alabilirler, bunun üzerine insülin direnci gibi pek çok metabolik sorun gelişebilir. Sağlıksız bir bünyenin de kanserle savaşta dezavantajlı olacağını düşünmek herhalde yanlış olmayacaktır.

Genel kural olarak aşağıdaki sağlıklı beslenme önerilerine uymaya çalışırsak kanser riskimizi azaltabiliyoruz (10):

  • Mümkün olduğu kadar kilomuza dikkat edelim, aşırı kilo almayalım.
  • Her gün en az 30 dakika fiziksel olarak aktif olalım.
  • Şekerli içeceklerden uzak duralım. Lifi az, yağı fazla, işlenmiş ürünleri tüketmeyelim.
  • Sebze, meyve, tam tahıl ve bakliyatlardan oluşan besin çeşitliliğimiz olsun.
  • Kırmızı et tüketimini azaltalım ve işlenmiş etlerden (salam, sucuk) uzak duralım.
  • Sigarayı tamamen bırakalım.
  • Alkol alımı varsa bunu erkekler için günde 2, kadınlar için günde 1 içki ile sınırlayalım.
  • Tuzlu yiyeceklerin ve tuzla (sodyum) işlenmiş gıdaların alımını azaltalım.
  • Kanserden korunmak için herhangi bir takviye ürün kullanmayalım.

Doğal şekerler içeren gıdalardan korkmak ve kanser hastalarına bunları yasaklamak gerekli değil, sağlıklı da değil. Hatta “şeker yememeliyim” diye kendisini kısıtlayan bir hastanın stres sonucu kan şekeri yükselebilir ve stres sonucu bağışıklık sisteminin çalışması da sekteye uğrayabilir (11). İyi bir şey yaptığımızı sanırken hastaya aslında kötülük yapıyor olabiliriz. Şeker alımının kanseri azdırdığı ya da şeker alımının kesilmesinin kanseri durdurduğunu gösteren hiçbir bilimsel yayına rastlamadım, ama bol bol safsata içeren web sitesi gördüm. Ne olduğu belirsiz internet sitelerine ve umut tacirlerine inanmayacağım. Ben portakalımı yiyeceğim, çünkü içinde şeker dışında besleyici maddeler, vitamin ve lif de var.

Pasta yemem, olur biter.

————-

Referanslar:
1. http://tr.wikipedia.org/wiki/Metabolik_yolak
2. http://tr.wikipedia.org/wiki/Glikoliz
3. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanser
4. http://breastcancer.about.com/od/cancerfightingfoods/a/cancer_sugar_myth.htm
5. http://en.wikipedia.org/wiki/Otto_Heinrich_Warburg#Cancer_hypothesis
6. http://en.wikipedia.org/wiki/Warburg_hypothesis
7. http://www.cancer.net/patient/All+About+Cancer/Cancer.Net+Feature+Articles/Cancer+Basics/Cancer+Myths
8. http://www.cancer.gov/cancertopics/factsheet/Risk/artificial-sweeteners
9. http://care.diabetesjournals.org/content/30/3/561.abstract?maxtoshow=&HITS=10&hits=10&RESULTFORMAT=&fulltext=stattin&searchid=1&FIRSTINDEX=0&volume=30&issue=3&resourcetype=HWCIT
10. http://www.hopkinsmedicine.org/kimmel_cancer_center/news_events/featured/cancer_update_email_it_is_a_hoax.html
11. http://www.dana-farber.org/Health-Library/Does-sugar-feed-cancer-cells-.aspx

Resimler: Wikimedia Commons

About ilkay

Diş hekimi, yüksek öğretim kuruluşlarında yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

67 Yanıt to “Şeker – Kanser İlişkisi ya da Portakalın Düşündürdükleri”

  1. Ilayda Ozsan 13 Nisan 2012 05:39

    Reblogged this on Sağlıklı Ye Mutlu Yaşa and commented:
    Bu da!

    Beğen

    • isilarican 13 Nisan 2012 18:29

      Yazımızı kaynak göstererek yayınladığınız için teşekkür ederiz. 🙂

      Beğen

  2. Çok güzel bir çalışma yapmışsınız. Doğal olan hiç birşeyden korkmamak lazım.

    Beğen

    • isilarican 13 Nisan 2012 18:28

      İlginize çok teşekkür ederiz. 🙂

      Kanımızca, bir şeyden korkmadan önce onun ne olduğunu iyice araştırıp öğrenmek gerekli. Aslında “Doğal olan her şey zararsızdır” genellemesini de yapmamak lazım. Doğal olan bazı şeyler zararlı olabildiği gibi, yapay olan bazı şeyler de zararsız olabiliyor. Yılan zehiri ya da kansere neden olan Aflotoksin küfü gayet doğal bir madde mesela 😉

      Önemli olan herhangi bir maddenin etkisi üzerinde yapılmış yeterli sayıda bilimsel çalışmayı incelemek ve bu çalışmaların, verilerin ışığında objektif bir karara varmak.

      Liked by 1 kişi

  3. Ahmet Alegöz 16 Temmuz 2012 13:40

    Yahu bu siteyi ben çok sevdim. Ellerinize sağlık, güzel bir yazı. Tam da şu günlerde biraderin “şeker vucutta kanserli hücre oluşumunu tetikliyormuş!” lafı ile gaza gelip çayı şekersiz içmeye çalıştığım ana denk geldi. Sayenizde bu eziyetten kurtuldum. Akşam eve giderken 2 kilo baklava alırım artık. Acısını çıkartacağım. :-)))

    Liked by 1 kişi

    • Ahmet Bey, yazıyı beğendiğinize sevindim. Her ne kadar şekerin kanseri tetiklediği ya da ilerlemesini kolaylaştırdığı bilgisinin bilimsel dayanağı yoksa da, rafine şeker tüketiminin sağlık açısından çok da sağlıklı olmadığını kabul etmek lazım. Şeker almak yanlış değil ama bunu saf şeker olarak değil de besin değeri yüksek gıdalarda mevcut şeker olarak almak daha uygun olacaktır. Baklavayı Yalansavar adresine gönderebilirseniz sizi bu sağlıksız durumdan kurtarabiliriz. Saygılarımızla, İlkay UZUN.

      Beğen

      • Merhaba,

        Yaptiginiz calismalar harika tebrik ederim bilgi kirliligine karsi buyuk bir boslugu dolduruyorsunuz. Bu konuda ben de bir aktivist, skeptik ve biliminsani olarak sizlere elimden geldigi kadar yardimci olmaya calisayim.
        Ancak baklavayi henuz yemeyin. Bilim bildiginiz gibi kendini surekli revize eder ve yeniler, daha once dogru olarak kabul goren seyler yeni bir bulgu ile yanlis olarak degerlendirilebilir. Ayrica her donem veriler birbirleri ile uyusmayabilir bu bilimin dogasi geregi. Verilerin yorumu da farklilik gosterebiliyor. (Bias yok farzediyoruz)

        Seker konusuna gelince; elbette seker kanseri besler, tipki saglikli hucreleri besledigi gibi. Kansere sebep olur mu bu ayri bir konu ve bu kanser olmayan kisileri ilgilendiriyor.

        Kanser olan kisileri ilgilendiren kismina bakalim. Sekeri kesmek kansere bir care olabilir mi?

        Burada cevabin evet olabilecegini goruyoruz. Etki mekanizmasi ise su sekilde aciklaniyor; Yapilan calismalar genetik modifikasyona ugrayan kanser hucrelerinin %60 kadarinin “ketonlardan enerji elde etme” ozelligini de yitirdigini gormus. Bu da bu ozelligi kullanarak bir kanser terapisi gelistirilebilmesi demek. Bunu da makrobiyotik boyutta, seker ve karbonhidratlari tamamen keserek metabolizmanin ketojenik duruma gecmesi saglanarak yapilabiliyor. Seker alamayan metabolizma artik keton adi verilen ve yagdan elde edilen molekulleri uretiyor. Kanser hucreleri ketonlari enerji olarak kullanamadigi icin “acliktan olmeleri” mumkun oluyor.

        Bu acliktan olme tabiri size amiyane gelmesin; VEGFR faktorune dayanarak uretilmis ilaclar kanseri bu sekilde yoketmeyi hedefliyor. Kanser hucreleri uremek icin cok enerjiye ihtiyac duyduklarindan tumorler etrafinda ciddi damarlanmalar olusuyor. VEGFR faktoru denilen gen ise damarlanmayi sagliyor. VEGFR yi bloke eden Bevacizumab gibi ilaclar yeni damarlanmayi engelleyerek tumorun yeterince kan almamasini ve enerjisiz kalmasini sagliyor. Biz genelde beyin tumoru uzerine calsitigimiz icin yukaridaki bilgiler daha cok beyin tumorleri uzerinde yapilmis calismalardan edindigimiz bilgiler. Ancak bu tur mekanizmalarin diger kanser turlerinde de varoldugu dusunuluyor. Bu konuda size oldukca fazla kaynak verebilirim. Ancak simdilik onume ilk gelen iki kaynagi veriyorum.
        Digerlerini bilahere gonderecegim. Asagidaki calismada glikozun gelisimde etkili oldugu ancak fruktozun cok daha hizli uremeyi sagladigi anlatilmakta. 2 hafta once yayinlanan bir baska calisma; “fastening” (sekersiz oruc) halinin tumor hucrelerinin olmesine yol actigini gosteriyor. Bilahere gonderecegim kaynak listesini:

        http://www.healthzone.ca/health/newsfeatures/article/843084–cancer-cells-slurp-up-fructose-u-s-study-finds

        Fructose Induces Transketolase Flux to Promote Pancreatic Cancer Growth, Haibo Liu1, Danshan Huang1, David L. McArthur2, Laszlo G. Boros3, Nicholas Nissen4, and Anthony P. Heaney1,2, Published OnlineFirst July 20, 2010; doi: 10.1158/0008-5472.CAN-09-4615Cancer Res August 1, 2010 70;

        Beğen

      • Merhaba,
        Yorumunuz için teşekkür ederiz :). Size katılıyorum, bilim kendini her zaman revize eder ve yanlışlanabilir olmalıdır.

        Yine bu bakış açısıyla, yani söylediklerimin tamamen önceki araştırmalara dayandığını, ve benim de yanılıyor olabileceğimin altını çizerek, şu an bildiklerimiz ışığında düşüncemi belirteyim. Özellikle şekeri kesmenin kansere ‘çare’ olduğunu gösteren bir araştırma henüz yok. Bahsettiğiniz ‘fasting’, genel olarak kalori kısıtlamasıdır (sadece şekere özel değil), ve evet, kalori kısıtlamasının kanserin ilerlemesinde yavaşlatıcı etki yapabildiği gösterilmiştir.

        Vücut, siz şekerli yeseniz de yemeseniz de, aç kalsanız da kalmasanız da, kandaki şeker seviyesini belirli bir aralıkta tutar (80-150 mg/dL). Sağlıklı bir insansanız ve insulin salgınızda bir problem yoksa, bütün gün şekerli yeseniz dahi, kan şekeriniz 150’nin üzerine çıkmayacaktır. Eğer diyabetikseniz, ve kan şekeriniz 300’de seyrediyorsa, elbette bu glükoz bombardımanından vücudunuzdaki bütün hücreler gibi, herhangi bir tümör hücresi de nemalanabilir ve tümör ilerlemesi hızlanabilir. Diyabet ve kanser ilerlemesi arasındaki bağlantı daha önce de gösterilmiştir.

        Gelelim spektrumun öbür ucuna, yani şekeri tamamen kesersek vücutta olabileceklere. Öncelikle, sadece şekeri kesmek değil, uzun süre yemeyi bile bıraksanız, kan şekeriniz vücut tarafından alt limitte tutulur. Kısa süreli açlıklarda, glikojenin parçalanmasıyla, uzun süreli açlıklarda ise vücudunuzdaki yağlardan glycerol elde edilmesiyle, karaciğerde glükoz üretilir, kana karışır. Kandaki glükoz seviyesi, mesela 50 mg/dL’e düşerse, kanser hücreleriyle beraber, zaten siz de ölürsünüz. Bu yüzden vücut glükozu, açlık durumlarında bile, yani vücudunuza hiçbirşey almazken dahi, alt limit 80de tutacaktır. Bu miktar, kanser hücrelerinin yaşaması için yeterlidir, kanser hücreleri vücut şeker almadığı için ölmezler çünkü kanda hep şeker vardır.

        Öte yandan, sürekli bölünmeye programlanmış kanser hücreleri, bunun için enerjiye, hatta enerjiden de önemlisi, yapıtaşlarına, mesela glükozdaki karbonlara ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden tümörlerin, kan şekerinin yüksek olduğu fizyolojik bir ortamda daha hızlı ilerlemesi mümkündür. Hatta kalori kısıtlamasının, yani kan şekerini yüksek olmasını engellemenin, kanser seyrini yavaşlatmasının sebebi bu olabilir. Kanser metabolizması, nispeten yeni bir alandır ve hala bu tür etkilerin mekanizmaları çözülmemiştir. Kanser metabolizmasında rol oynayan genlerin, kanserin ilerlemesiyle (yani hücre bölünmesiyle) tam olarak nasıl bir mekanizma ile ilintilendiği hala araştırılmaktadır.

        VEGF, bir büyüme faktörüdür, kanser dokusunun etrafında angiogenesis ile kan damarlanmasına yol açtığı için (sizin de belirttiğiniz gibi) tümörlerin büyümesi ve metastazda büyük rolü vardır, fakat bunun kan şekerinin ne olduğuyla değil, kanser dokusunun kanda zaten her zaman olan şekere erişebilmesiyle ilgisi vardır. Özellikle şekeri sıfıra bile indirseniz, vücudunuzun kandaki şeker seviyesini sıfıra indirmeyeceği (ve en az 80de tutacağı için), VEGF aracılığıyla kan damarı oluşumu sağlayabilen bir kanserli doku, zaten dolaşım sisteminizden kaçak elektrik alır gibi, glükoz alacaktır. Yani VEGF mekanizmasına yönelik ilaçlar, tümörlerin ilerlemesini durdurmaya yöneliktir, fakat özel olarak şeker yemeyle ilintilendiremeyiz.

        Özetlemek gerekirse, kanser, bugüne kadar yapılan binlerce çalışmanın gösterdiği üzere, hücre bölünmesini kontrol eden birçok onkojenik gende oluşan mutasyonlar sonucu meydana gelir. Kanser metabolizması, kanserin sebebi değil, sonucudur. Kanser hücrelerinin çok şeker harcadığı doğrudur, fakat bu şekeri kan dolaşımınızdan zaten alacaktır. Kan dolaşımınızda glükoz, ne yerseniz yiyin, belli bir aralıkta olacaktır. Eğer diyabetseniz, kanserin seyri hızlanabilir. O yüzden şekerden korkmak için tek sebebiniz, glükoz intoleransı gibi, diyabete davetiye çıkartacak metabolik sorunlar olabilir. Sağlıklı bir bireyseniz, normal oranlarda şekerin zararı yoktur. Genel kalori kısıtlamasının, kanser vakalarında tümör büyümesini yavaşlatabildiği gösterildiği için, kanser seyrinde doktor tavsiyesiyle denenebilir.

        Sizi de beyin tümörü konusunda yaptığınız bilinçlendirme çalışmaları konusunda tebrik ederim. Kanser metabolizması hakkında daha fazla şey bildiğimizde, umarım kalori kısıtlamasının tümör gelişimini yavaşlatma (çare değil, yavaşlatma) konusunu da aydınlatmış oluruz. Kanser tedavisinde çözümleyici adımlar da bu metabolik faktörleri daha iyi öğrendikçe atılacak. Ketojenik diyetlerin uzun süreli uygulandğında kanın pH dengesini bozduğunu unutmamak (ketoacidosis) ve dikkatli olmak lazım. İyi günler ve iyi çalışmalar dilerim.

        Beğen

  4. Ahmet Alegöz 30 Ekim 2012 10:43

    Sayın BT ve Aysu Hanım, ikinizin de yorumları gayet bilgilendirici olmuş. Ellerinize sağlık.

    Beğen

  5. valla siz ister inanın ister inanmayın şekerin kanseri beslediğine ben bizzat deneyim sonucu şahit oldum.

    Beğen

    • ilkayuzun 12 Mart 2013 16:21

      Sayın Su, bu bir inanç meselesi değil, kanıt meselesidir. Yani bana göre ya da size göre veri olamaz. Gözlemlerimiz, deneyimlerimiz kanıt yerine geçemez, bunlar sadece anektoddur. Anektodlar bir araya gelerek veri oluşturamazlar, zira bir bilgiye veri diyebilmek için o bilginin kontrol altındaki deneyler ve gözlemler sonucu oluşturulması esastır.

      Sağlıklı günler dilerim.

      Beğen

  6. Kanser hücreleri şekeri sever…Kanser hücrelerini tespitte kullanılan PET (Positron-emission tomography) taramasında, işaretli glukoz kullanılması tesadüf olmasa gerek. Doğal şeker’e sözümüz yok ama gereksiz ve aşırı ve özelliklede doğal olmayan şekeri tüketmenin zararının olmadığını iddia etmek, çok akıllıca olmasa gerek…

    Beğen

    • ilkayuzun 12 Mart 2013 16:18

      Merhaba Gökhan Bey, “kanser hücresi şeker sever” demek yanıltıcı olabilir. Tüm hücreler şeker sever, sevmeyeni yoktur, zira enerjiyi sadece şekerden alırız. Kanser hücreleri hızlı bölündükleri için daha fazla enerji tüketirler, bu da daha fazla şeker tüketirler demektir, ama bunu “kanser şeker sever” diye genellersek yanlış anlaşılmalara zemin hazırlarız.

      Şekerin doğalı yapayı olmaz. Şeker, tanımı gereği basit ya da kompleks yapılı karbonhidrat bileşiklerine işaret eder. Kabaca basit şekerler ve kompleks şekerler olarak sınıflayabiliriz, veya rafine olan şekerler ve olmayan şekerler diye gruplayabiliriz. Tanıma göre “yapay şeker” diye birşey yoktur ama “yapay tatlandırıcı” diye birşey vardır. Belki bu iki tanım birbirine karışmış olabilir.

      Haklısınız, rafine şeker tüketimi sağlık açısından çok istenen birşey değildir, zararlı olabilir. Çünkü rafine şeker sadece enerji verir, besleyici gıda değeri yoktur. Yani boş kalori içerir. Rafine (beyaz) şeker tüketmek yerine gıdalardaki şekerlerden faydalabiliriz, bu sayede hem enerji hem diğer beslenme ihtiyaçlarımız karşılanmış olacaktır. Gıdalardan alınan şekere “doğal şeker”, toz şekere “yapay şeker” demek kimyasal açıdan doğru olmayacağı için toz şeker için “rafine şeker” ifadesini daha doğru buluyorum.

      Sağlıklı günler dilerim.

      Beğen

      • İlginiz ve cevabınız için teşekkürler… Yapay tadlandırıcı kullanmak daha doğru olacaktı..Haklısınız…

        Samimi olarak soruyorum. Peki PET Scan’de neden kanser hücreleri daha çok glukoz’u tutuyorlar? Normal hücreden farklı olarak? Benim şeker sever savımın en önemli dayanağı aslında buydu. Buna bir açıklama getirebilirseniz, memnun olurum..

        Liked by 1 kişi

      • ilkayuzun 12 Mart 2013 19:28

        Gökhan Bey, zaten samimiyetinizden bir şüphem yok 🙂 Biz burada doğru bilgi peşindeyiz, başka bilgi peşindeki kişilere de yardımcı olabilirsek ne mutlu bize. Sorunuz hakkında bir diğer yazarımız olan Aysu Hanım’ın da bilgisine başvurdum. Onun cevabını da katarak size birkaç satırla yanıt vermek istiyorum.

        Kanserli hücreler hem sık bölündükleri hem de farklı metabolizmaları olduğu için sağlıklı hücrelerden daha fazla glukoz tüketebiliyorlar. Kanserli hücrelerin glukoz tüketimi diğer hücrelerden fazla olduğu için bu hücreleri sağlıklı hücrelerden ayırmanın bir yolu da hücrelerin glukoz tüketim hızlarına (yani glukoz “trafiğine”)bakmak. PET’te de bu özellikten faydalanarak sağlıklı hücreler ile kanserli hücreler arasındaki fark görüntüleniyor.Her ne kadar “kanser hücresi şekeri sever” genellemesini riskler içerdiği için kullanmak istemesem de, kanser hücrelerinin metabolizmaları farklı olduğu için aslında sağlıklı hücrelere göre daha fazla glukoz yani şeker tüketebiliyorlar, yani bu tabir çok da yanlış değil, sadece tam mekanizmayı bilmeyen kişiler için yanlış sonuçlara götürebilecek bir ifade.

        Özetle, kanserli hücreler daha “iştahlı” oldukları için daha fazla glukoz tüketiyorlar ama zaten bizim itirazımız buna değil, itirazımız fazla şeker tüketiminin kanser yapacağı ya da kanseri azdıracağı inancına. Bu doğru değil çünkü:

        1) bu bilgiler şekerin kanser yapacağı ya da kanseri azdıracağı anlamına gelmez. Bunu destekleyen bir veri yok.
        2) bu bilgiler kan şekerini ayarlayarak (mesela şeker yemeyerek) kanser dokusuna giden şekeri kesebileceğimizi göstermez.
        3) deneyler bunu desteklemiyor: Yapılan bazı deneylerde kanserli fareler uzun süre aç bırakılmış. Hiç bir deneyde (kan şekeri kritik seviyede düşük farelerin dahi) tümörlerin küçüldüğü görülmemiş. Gıda yokluğu elbette tümör büyüme hızını azaltmış ama bir geriye gidiş olmamış.

        Şeker almamak gibi bir şey zaten dengeli ve normal beslenmede mümkün değil. Yediğimiz gıdaların pek çoğu sonuçta şekere dönüşüyor: Örneğin ekmek yediğimizde ekmeğin vücutta şekere dönüşüp kullanıldığınu unutmamak lazım. Aynı şey patates, pirinç, bakliyat, nişastalı ürünler gibi karbohidrat içeren tüm gıdalar için geçerlidir.

        Saygılarımla,

        Beğen

      • İlginiz ve cevabınıza teşekkürler…

        Beğen

  7. İlkay Hanım, kutlarım sizi her şeyden önce tamamı referans bilgilere dayalı bilgileri belli bir mantık ve sistem içinde sunmuşsunuz. Size çok önemli bir sorum var: İlerleme evresi aynı olan kolon kanseri iki kişi var diyelim. Bunların ikiside tıbbi tedavi görmüyor olsun. Bunlardan birisi klasik kanser diyeti ile (şekersiz, etsiz,yumurtasız ağırlıklı diyet).. Diğeri normal insanlar gibi sadece dengeli beslense bunların ömür süresi ve hastalık seyri arasında fark olur mu ? Eğer bu konu açıklığa kavuşursa zaten hayatı kararmış olan insanlar ayrıca yemek yeme zevkinden de mahrum edilmemiş olur.

    Beğen

    • Merhaba, yorumunuz için teşekkürler. Aysu Hanım’ın 29 Ekim tarihli yorumu aslında konuya ışık tutmuş. Genel kalori kısıtlamasının kanser ilerlemesinde yavaşlatıcı etki yapabildiğini gösteren bazı hayvan çalışmaları var, ancak bu ilişkinin daha fazla araştırılması lazım. İnsanlardaki durum net değil. Verdiğiniz örnekteki soruyu şu şekilde sorup inceleyebilsek bize veri sağlardı. ” İlerleme evresi aynı olan kolon kanseri 2,000 kişi var diyelim. Bunlar tıbbi tedavi görmüyor olsun. Bunlardan 1,000 adedi klasik kanser diyeti ile (şekersiz, etsiz,yumurtasız ağırlıklı diyet).. diğer 1,000 adedi normal insanlar gibi sadece dengeli beslense bunların ömür süresi ve hastalık seyri arasında fark olur mu?” Yani burada sorun anektodlardan kurtulup istatistiki veriye ulaşabilmekte. Bireyleri birbirlerinden ayıran pek çok farklı özellikleri olduğu için iki kişi özelinde tedavi yorumu yapamayız. Bir diğer soru ise “hastalık seyrindeki fark”ı nasıl ölçeceğimiz noktasında sorulmak zorunda. Diyelim bu iki grup hastada yaptığımız araştırma sonucu iki grupta gözlenen ortalama yaşam süreleri arasında 15 gün fark oldu, bu fark anlamlı mıdır? Hastanın yaşam standardını düşürmeye değecek midir? Tüm bunları, bu konuda genelleme yapmanın zorluğunu belirtmek için yazıyorum.

      Kişisel fikrimi soracak olursanız kanseri olan bir hastanın dengeli beslenmesi ve hayat kalitesinin idamesi bence daha önemlidir, ama hastaların doktor tavsiyesine göre beslenmesi uygun olacaktır. Bu konuda sağdan soldan bilgi almak yerine mutlaka bir onkoloji uzmanından bilgi almak lazımdır. Kolon kanseri özelinde konuşacak olursak bu kanserin büyük oranda önlenebilir olduğunu ve erken evrede başarıyla tedavi edilebildiğini de bu fırsatla vurgulamamız lazım. Teşekkür ederim.

      İlkay Uzun

      Beğen

      • Kanserle şekerin ilşkisine ait istatistik sonuçlar buldum. aşağıdaki link te..

        meyve-sulari-ve-kanser.pdf erişimi için tıklayın

        Sn İlkayuzun un görüşü ile link te bulunan makale örtüşüyor.. Fakat yinede İlkayuzun un yorumunu merak ediyorum. Çünkü tıp proflar C,Kararay, Erkan Topuz gibi.. Neden aşırı tepki vererek kanserle şeker arasında tam ilişki kuruyorlar.. Tamamen şekeri sıfırlıyorlar.. Bu önemli kişiler bu makaleyi ciddiye almıyorlar mı ? Aslında onlara sormak gerekir bu makale sahte mi veya bilim dışı mı ? Eğer uluslararası sözkonusu makale sahte veya hatalıysa lütfen bizi uyarsınlar..

        Beğen

      • Haklısınız, bu soruyu onlara sormak lazım. Yediğimiz gıdaların çoğu vücutta parçalanarak şekere dönüşüyor, bu da ana enerji kaynağımızı oluşturuyor. Bu sebeple örneğin “şeker yeme ama karbohidrat ye” demenin bir mantığı olamaz. Sadece kanser hastaları için değil, hepimiz için rafine şekerle beslenmek yerine dengeli beslenmek daha mantıklıdır, yani çay şekeri yerine tam buğday ekmeği ya da meyve vs yemek gibi çözümler bulmalıyız. Sadece şekeri değil ama tüm gıdayı kestiğinizde (oruç tarzı) metabolizmanın yavaşlaması sonucu tümörde bir etki olabilir, ancak elbette ki bu çözüm bir kanser hastasına önerilemez. Bir iki kişinin fikirleri yerine bu konudaki uzmanların biraraya gelerek açıkladıkları fikirlere itibar etmek daha doğru olacaktır. Kar amacı gütmeyen dernekler, üniversiteler bu konuda uygun kaynaklar olabilir. Her gün TV’lerde boy gösteren, kitapları binlerce satan moda kişilerin tavsiyesi ile hayatımıza yön vermemek uygun olacaktır. Unutulmamalı ki dünyada mucize diye bir şey yoktur. Sağlıklı günler dilerim.

        Beğen

  8. teoman yanmaz 30 Mayıs 2014 20:23

    esas sorun bilimin indirgenmesinde sanırım. karmaşık mekanizmalar, enzimler, mutasyonlar vs yerine “kanser şekeri sever” sözü daha kapsayıcı.
    gelelim hatalara ;
    1.Bevacizumab VEGFR’ı bloke etmez. VEGF’e karşı geliştirilmiş bir monoklonal antikordur.
    2.ketojenik diyet beyin tümörlerinde araştırılan bir yöntemdir, pozitif ve negatif veriler vardır, şu an için sonuç yoktur ve bu hastalara klinik deney dışında öneremezsiniz.
    3.her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı görüşleri olan bilim adamları olabilir. Ama unutmayın medya ilgi çekici şeyleri söyleyenleri sever. 1 onkoloji profesörüne karşılık yaklaşık 100 onkoloji profesörü bunun yanlış olduğunu ifade eder. ama siz medyada sadece ilginç açıklamaları olanı görürsünüz 🙂

    Beğen

  9. rafine şeker sadece kanserojen değil.Beyin ve böbreklerinde katilidir.

    Liked by 1 kişi

  10. Bora Yazıcıoğlu 05 Ağustos 2014 16:55

    Düşük kalorili diyetin tümor çoğalması ve metastaz hızını azaltması da bana şu nedenden dolayı çok olası gelmedi: Birçok kanser türünde hastalar zaten süreç boyunca veya dönemsel olarak çok ciddi iştah problemleri yaşarlar ve beslenmeleri (dolayısıyla aldıkları kalori miktarı) sıkıntılıdır.Bu durumda böyle evrelerde tedavi sürecinin gözle görülür bir şekilde daha etkin olduğunu gözlemlemek gerekirdi diye düşünüyorum.

    Liked by 1 kişi

  11. Bilim ve sermayenin kapışması, çok trajik

    Liked by 1 kişi

  12. Ilkay bey merhaba,
    Yaklasık 2 ay once babamın böbreğinde kanserli bir kitle bulundu ve böbregi alindı; maalesef ki kanser böbrek yakınında birkaç lenfe ve kalça kemigine sıçramış. Şuan kemoterapi görüyor(uz). Çoğul olarak belirttim cünkü tedavi sürecini ailecek yaşıyoruz.
    Babam aynı zamanda şeker hastası. Son 2 haftadır şekerinde durup dururken (insülin ignesi yapilmadan) düsüs basladı. Durum beni araştırmaya ve sizin yazınıza kadar getirdi. Doktorlar fazla açıklama gereği duymuyorlar.
    Biyoloji mezunu olarak size glikolizi anlatma biçiminizden ve yazıniźdan dolayı çok teşekkür etmek istedğimden ve biraz da bunları paylaşmak istediğimden yorum yapma geregi duydum.

    Beğen

    • Mine Hanım, nazik yorumunuz ve iltifatınız için teşekkür ederim. Babanıza ve sizlere bu süreçte kolaylıklar diliyorum.

      Saygılarımla.

      Beğen

  13. Yine uzun ve güzel bir yazı olmuş, yorumlar ve yorumlara verilen cevaplarla birlikte oldukça bilgilendirici ve doyurucu. Bu tarz kitlesel medyanın tam olarak dayanağı olmayan basit birkaç bilimsel deneyin sonucunu çarpıtarak insanlara farklı bir şey gibi lanse etmesi hepimize çok tanıdık geliyor. Burada şüpheli olan iddia şekerin kanser yapmada veya kanserin ilerlemesine sebep olmada bir numaralı etken olması. Bu durum mevcut bilimsel bilgilerle de kolayca yalanlanabilir yukarıda olduğu gibi.

    Uğraşınız için teşekkürler İlkay Bey.

    Beğen

  14. elbette portakalınızı yiyebilirsiniz çünkü şeker doğal olarak besinlerden alınmalıdır ayrıca beyin şekerle çalışır yani şeker bir ölüm değildir ama hervşeyin fazlası nasıl zaralı ise şekerin de fazlası zararlıdır yani diyeceğim o ki şeker yemeyinden kasıt işlenmiş şeker dir çünkü küp şekerde şeker kristallerini bir arada tutmak için kimyasal kullanılıyor. ayrıca çok şeker tüketmek pankreas ı yorar ve ortalama 35-40 yaşları arasında hergün kaldırabileceğinden fazla yük taşıyan pankreas yorulur ve tip 2 diyebet bu şekilde başlar. yani günde yüz gr şeker gerekli ise 150 gr belki sizi o gün öldürmez ama uzun vadede organlarınız erken yaşlanabilir.

    kansere gelirsek o konuda fazla bilgi sahibi değilim ama kanserin vücudun neresindeolduğunu bulmak için cihaza girmeden önce bir bardak şekerli su içirdiklerini duymuştum bu konunun aslını araştırırsanız sevinirim

    Beğen

  15. Belki anlatmaya çalıştığınız şey anlaşılandan farklıdır, o yüzden fazla yargılayıcı olmayacağım.
    Kanserin sebebi şeker değildir, evet, ancak kan şeker düzeylerinin kanser gelişimi üzerine yok sayılamayacak bir etkisi vardır. Bununla ilgili son yıllarda yapılmış bir meta analiz vardır ki meta analizin kanıt düzeyi en yüksek araştırma olduğunu biliyorsunuzdur. Burada bu diyabet ve kanser arasındaki etkileşimi ve durumun fizyopatolojisini anlatarak ahkam kesmeyeceğim, ancak kısaca şöyle anlatayım, kanser hücreleri oksijen kullanmadan şekerin fermantasyonu ile enerji elde ederler. Burada anlaşılması gereken, ilk olarak doku ve organların oksijenlenmesinin önemi, ikinci olarak da normalde sürekli ortaya çıkan ve bağışıklık sistemi tarafından bertaraf edilen bu kanser hücrelerinin enerji elde etmesi için ihtiyacı olan şeker düzeylerinin önemidir. lütfen yazılarınız yazarken kısa da olsa bir literatür araştırması yapmanızı öneririm. iyi günler

    Beğen

    • Sevgili okurum, yorumunuzda yazımı hazırlarken gerekli araştırmayı yapmadığımdan dem vurmuşsunuz. Oysa bu yazıyı özenle ve kaynak tarayarak hazırladığımı hatırlıyorum. Kritik noktalarda referans göstermiştim. Eğer itiraz ettiğiniz bir referans varsa bunu bildirmenizi rica ederim. Ben de bu sayede yazıyı güncellemiş olurum. Sözünü ettiğiniz meta analizi de incelemek isterim, bana link verebilirseniz sevinirim; ancak meta analizin kanıt düzeyi en yüksek araştırma olduğu düşüncesine katılmıyorum. Tüm meta analizler aynı değildir, sistematik bir gözden geçirme yapılmış mı buna bakmışsınızdır diye umut ediyorum. Bildiğiniz üzere oksijen de glukoz da kan yoluyla taşınır ancak sıklıkla kan damarları tümör derinliklerine tam erişemez. (Bu sebeple glukoza bağımlı lipid sentez yolları kullanılarak yağ asitleri sentez edilemez. Böyle durumlarda glukoz yerine glutamin kullanıldığına dair bazı bulgular var. Özellikle 2011’de MIT ve the Massachusetts General Hospital (MGH) Cancer Center tarafından yapılan bazı çalışmalarda bu konuya değiniliyor (bkz link)). İnsandaki tümoral yapılarda hipoksi sık görülen bir olgu olduğuna göre glukozun da tümöral yapıların derinliklerine ulaşması zor görülüyor. Yani oksijen elde edemeyen tümör hücresinin glukoz elde etmesi de sıkıntılı. Peki buna rağmen tümoral metabolizma nasıl işliyor? İşte burada demin bahsettiğim alternatif metabolik yolların mevcudiyeti heyecan uyandırıcı araştırmalara gebe. Bütün bu bilgilere rağmen kanser hücresinin metabolik faaliyetleri için glukoz kullandıklarını ne kadar güçlü iddia edebiliriz, doğrusu bilemiyorum. Saygılarımla.
      Link:http://news.mit.edu/2011/cancer-metabolism-1121

      Beğen

      • Paylaştığınız araştırma anladığım kadarıyla alternatif yollardan bahsetmektedir. Benim sizin yazınızdan anladığım ise kanser gelişimi ile glikoz ilişkisi, yani alternatif yolların varlığı var olan bir ilişkiyi yok sayabileceğimizi göstermeyecektir. Bende sadece glikoz etkendir demiyorum, bakın mesela tip 1 diyabette kanser riski tip 2ye kıyasla daha düşük bulunmuş ve bazı araştırmalar glikozun tek başına sebep olmayabileceğinden, glikoza ek hiperinsülinemi varlığının da riski artırabileceğinden söz etmektedir.
        Beni mazur görün, tez konum olduğu için bu konuyla ilgili zaten beynim yanmış durumda (: kısaca toparlamaya çalışacağım.
        Elbette ki kanser gelişiminin ve beslenmesinin tek bir sebebi yok. Ve yine haklısınız ki, kanser ile ilgili sandığımızdan daha az şey biliyoruz, ben zaten sizin referans gösterdiğiniz araştırmalardan çok sizin yorumlamanıza karşı çıktım. Tabii ki medya bilimden uzak kurduğu cümlelerle pek çok yanlış anlaşılmaya sebep oluyor, bu konuda insanların aydınlatılması lazım. Çabanıza saygı duyuyorum ancak bunu yaparken var olan bir ilişkiyi reddetmeniz beni rahatsız etti.
        Umarım ekteki linkler aydınlatıcı olacaktır. kolay gelsin.

        Link: http://theoncologist.alphamedpress.org/content/15/6/548.full.pdf

        pdf_TOD_923.pdf erişimi için tıklayın

        OTD_31_SUP_EK_SAYI_23_32.pdf erişimi için tıklayın

        https://scholar.google.com.tr/scholar?q=cancer+and+diabetes+meta+analysis&hl=tr&as_sdt=0&as_vis=1&oi=scholart&sa=X&ved=0ahUKEwjKw__Y56XMAhUKD5oKHYYaBEgQgQMIGDAA

        Beğen

      • Sevgili okurum, katkılarınız ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Seviyeli tartışmalara aç kalmışız, yanıtınızdaki olumlu üslup çok hoşuma gitti, yaygınlaşmasını dileyelim. Genelde yazılarımıza yüzeyel yorumlar geldiği için sizin yanıtınıza benzeyen yanıtlar içimi ısıtıyor. Yazılarda herkesin anlayacağı basit bir dil kullanmaya ve olayları anlaşılır halde anlatmaya çalışıyoruz, bu arada elbette bahsettiğiniz hatalara da düştüğümüz oluyor. Uygun zamanda yazıyı yorumlarınız ışığında düzenlemeye çalışacağım. Yazımın ana fikri “kanser hücreleri de elbette diğer vücut hücreleri gibi yakıt olarak glukoz ile beslenir, ancak kanseri besler diye kanser hastasının diyetinde özellikle şeker bazlı kısıtlamalar yapmak mantıklı değildir” olmalı. Sebep sonuç ilişkilerini doğru kurmamıza yardımcı olduğunuz için teşekkür eder, katkılarınızın devamını bekleriz.

        Liked by 1 kişi

  16. Çok güzel bir derleme çalışması buldum. Sizin paylaştığınız glutamin aktivitesindeki değişimi, kanser hücresinde mevcut artmış anaerobik glikoliz sonucu azalmış Tca döngüsünü tamponize etmek için glutamin aktivasyonun artması ile ifade eden çok güzel bir çalışma… Yazınızı yeniden düzenlemenizde çok faydalı olacağını ve daha sağlıklı sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. Burada yaşadığımız tartışma benim ilk bilimsel tartışmam olduğu için bu konudaki acemiliğimi mazur görün (: İyi günler, kolay gelsin
    Link: http://www.jcam.com.tr/files/KATD-3234.pdf

    Beğen

  17. Soru oksijene ihtiyaç duymadan enerji sağlayan yada beslenen canlılar var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?

    Beğen

    • Sanırım bu bir ödev konusu, kısaca cevaplayayım kalanını siz araştırın. Oksijene ihtiyaç duymadan yaşam faaliyetlerini sürdürebilen mikroorganizmalar vardır. Bunlara anaeroblar adı verilir. Kendi içlerinde üç bölümde incelenebilirler. Zorunlu anaerob olanlar: oksijenden zarar görür, oksijene dayanıklı olanlar: oksijen kullanmaz ama varlığına tahammül eder, fakültatif anaeroblar ise oksijensiz ortamda yaşarlar ama oksijen bulurlarsa onu da kullanırlar. Enerji metabolizması genelde fermentasyondur, bazen de oksijensiz solunum görülür.

      Beğen

  18. Taha Ersel 23 Ekim 2016 14:31

    Peki çok bilmiş beyfendi, bu yıl nobel kimya ödülünü kazanan japon bilim adamının çalışmasına ne diyeceksiniz? Kanserle açlık ile mücadele edilebileceğini, aç kalan vucüdun , vucüttaki hücreleri imha ettiğini buna kanser hücreleri ve bağışıklık hücreleri de dajil olduğunu, tekrar gıda alımı ile akyuvar üretiminin kök hücre tarafından yeniden yapıldığını ve eskisinden daha güçlü bir bağışıklık sistemi kurduğunu belirtiyor…

    Beğen

    • Estağfurullah. Yazdıklarım oradan çok bilmişlik olarak mı gözüküyor? Hiçbir şeyi çok bildiğimi iddia edemem ama madem böyle hissettiniz, bu ünvanımı korumak için biraz ukalalık etmeye çalışayım izninizle.

      Ne yazık ki Nobel kimya ödülü konusunu ayrıntılı incelemeye zamanım olmadı. Kısa bir inceleme sonucu öğrendiğim kadarıyla verilen Nobel ödülü Dr Ohsumi’nin hücrelerde otofaji üzerine uzun süreli çalışmaları için verilmiş. Kendisi çalışmaları sonucu “kanserle aç kalarak mücadele edilir” dememiş, “otofaji sistemindeki bozukluklar kanser dahil bazı hastalıklara sebep olabilir” demiş. Sağlıklı çalışan otofaji ile uzun yaşamanın mümkün olduğunu, bozuk bir otofajik sistem ile de erken yaşlanma olabileceğini söylemiş. Otofajinin vücutta açlık ya da enfeksiyonla başa çıkmada etkin bir rol aldığını belirtmiş. Çalışmasının hiç bir yerinde (bazı yerlerden duyduğum gibi) “aç kalın oruç tutun” vs dememiş. Sadece otofaji olayını iyice inceler ve kontrol edebilirsek ileride tedavi amaçlı kullanabiliriz demiş. Otofajinin kanserin başlangıcında sınırlayıcı etki yapabileceği ancak ileri dönemlerde tam aksine ilerlemesini destekleyebileceğini söyleyen otörlere de rastladım. Sanıyorum aç kalınarak kanserle başa çıkılabileceği ifadesi bu doktora ait değil, bu doktor üzerinden medyatik olma çabasındaki kişiler tarafından ortaya atılmış olabilir.

      Otofaji dediğimiz şey hücrenin hücreyi yemesi değil, hücrenin kendi kendine geri dönüşüm uygulaması ve bazı durumlarda bu şekilde kendini öldürmesidir diyebiliriz. Açlık gibi pek çok stres durumunun otofajiyi etkileyebildiğini biliyoruz ama buradan kanserle aç kalarak mücadele edilir sonucunu çıkartmak mümkün değil. Vücut mekanizmaları çok karmaşık olduğu için bu tarz düz mantık yürütmeler çoğu zaman yanlış oluyor. Bu Nobel ödülünün benim yazdıklarımla çok çeliştiğini düşünmüyorum. Otofaji tıpta yeni bir konu değil. Nobel ödülü ise Dr Ohsimi’ye yeni bir buluş yaptığı için değil, bu alandaki yıllar süren katkıları sonucu verilmiş.

      Yorumunuzda belirttiğiniz fikirlerin kaynağını bilemiyorum. Benim gördüğüm kadarı ile Dr Ohsumi’nin çalışmalarından söylediğiniz netlikte sonuçlar çıkartılamaz. Belki bana bir kaynak gösterirseniz daha iyi inceleyebilirim.

      Beklentinizi karşılayabildiğimi ümit eder, sağlıklı günler dilerim.

      Kaynakça:
      – Otofaji: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/28/2111/21850.pdf
      http://acibadem.dergisi.org/pdf/pdf_AUD_97.pdf
      http://www.kuark.org/2016/10/2016-nobel-tip-odulu-ve-otofaji-sureci/
      http://medicalxpress.com/news/2016-10-yoshinori-ohsumi-japan-nobel-medicine.html
      http://www.nature.com/news/medicine-nobel-for-research-on-how-cells-eat-themselves-1.20721

      Beğen

      • Daha önceden bu yazınızın yanlış algilanabilecegi zerine daha önce konuşmuştuk. Tez konum bu olduğu için detaylı bilgiye sahip olduğumu hatırlarsınız. Siz de yazının belli yerlerini duzelteceginizi ifade etmiştiniz ama görüyorum ki duzeltmemekte israrlisiniz. Bu yazıyı okuyan insanlar tıp bitiminden ve vücut sistem ve mekanizmalarını bilmeyen insanlar. Siz kendi yanlı açıklamalarınız Tümor açlık ile ölmez diyemezsiniz. Eğer ki ortada araştırılarak ve kanıtlanmış bir durum varsa kanser açlıktan ölür diyemediğimiz gibi ölmez de diyemeyiz. Ki şu an kanser tedavisinde 72 saatlik açlık terapileri de uygulandığını anlatmistim. Yaptığınız etik değil. Hatanizda döndünüz, bu yazı baştan aşağı hatalı tespitlerde dolu. Sizin iddialarının kanıtlayacak dayanaklariniz yok

        Beğen

      • Sevgili okur, sizin yazının belli yerlerini düzeltmemekte ısrar olarak gördüğünüz şey, benim 2012’de yazdığım bu yazıya aynı adanmışlıkla dönmekte yaşadığım sorundan kaynaklanıyor. Yazıdaki iddiaları nelere dayandırdığım yazı içinde belirtilmişti. Zamanında yaptığınız uyarıları dikkate alamadığım için üzgünüm. Şimdi baktım, yazıdaki ifadeler için verdiğim kaynakçadaki linkler bile zaman içinde farklı adreslere taşınmış. Mesela benim “şeker kanseri beslemez, şekeri kesmek de büyümesini engellemez” ifadesine verdiğim ASCO linki de değişmiş. Bunları da düzenlemem gerekiyor (yenisi http://www.cancer.net/blog/2015-03/science-fact-or-science-fiction-%e2%80%93-9-common-cancer-myths). Sonuçta bu cümle benim yazımın ana konusu idi. Linklerin eskidiğini farketmemiş olmanıza şaşırdım. Yazdıklarımı neye dayandırdığımı merak etmediniz mi? Bu arada yorumunuzu bekletmeden yayınladım ki görüşleriniz yazıya değer katabilsin.

        Beğen

      • Bence uygun konuyu güncel kaynaklardan, baştan aşağıya tekrar yazmanız gerek. Üzerinde yoğun araştırmalar yapılan ve sürekli gelişen ve değişen bir konu. Vücut sistem ve mekanizmalarını hakim olmayan bireyleri okuduğunda yanlış fikirlere kapılabileceği bir yazı olduğu için hassaslikla baştan yazılması gerektiğini dusunuyorum. İyi gunler

        Beğen

  19. Bu yaziya internet uzerinden yaptigim arastirmalar ile yonlendirildim. Bir cok yorum var hicbirini okumadim, okumayacagim. Pek cogu wikipedia kaynakli internet arastirmaniza guvenerek boyle bir yazi yazmaniz kadar kendini bilmez zevzekliginiz kabul edilemez . Siz pastanizi yemek ve yememek arasinda dusunedurun, birakin insan hayatini wikipedia dan fazla onemseyen meslek adamlari degerlendirsin.

    Beğen

  20. İlkay bey,
    ilginiz, bilginiz, araştırmanız, merakınız, paylaşımınız ve her şeyden önemlisi üslubunuz için size teşekkür ederim….

    Beğen

    • Nazik mesajınızı daha önce cevaplayamadığım için özür dilerim. Çabamı farkedip bunu dile getirdiğiniz için ben size teşekkür ederim. Sağlıkla kalın.

      Beğen

  21. Sitenizi ilgi ile takip ediyorum. Bilgiler icin tesekür ederim. Allah hepimizi Kanserden korusun.

    Beğen

  22. özer kandaz 06 Haziran 2017 15:12

    şeker hem kanseri tetikleyen hemde kanseri besleyen bir gıda bileşenidir.

    şeker çok ciddi miktarda insülin salgısını arttırır. başka bir gıda bileşeni bu derecede şekeri arttırmaz. çünkü şeker kanda yüksek kalınca zararı oluyor. proteinlerin glikasyonu vs gibi durumlar olabiliyor. hatta hba1c dediğimiz kan tahlili kan şekerinin yüksek gitmesi sonucu oluşan bir glikasyon örneğidir. yani beslenme ile alınan şeker pankreastan insülin hormonunu salgılattırıyor ve de salgılanan insülin kanda serbest gezmesi zararlı olan şekeri kullanılmak veya yağa çevrilmek üzere hücreye sokar. hücreye giren şeker eğer spor ve çalışmak vs ile harcanmaz ise bu sefer yine insülin sayesinde yağ yapıcı enzimlerin aktive edilmesi yoluyla yağa çevrilir. yani şeker vücutta serbet kalmamalı. çünkü zararlı. önce hücreye sokulur sonra duruma göre karaciğer ve kaslarda glikojene çevrilir eğer glikojen depoları dolmuş ise bu sefer yağa çevrilir vs …

    şeker nasıl kanser yapar

    1) şeker insülini ciddi arttırarak özellikle kilolu kişilerde insülin direnci durumunda kan şekeri kolay kolay düşürülemez ve insülin daha da fazla artar. yani ne kadar göbek o kadar yüksek insülin vs. seviyesi olur. sonuç olarak aşırı artan insülin hormonunun proliferatif ve anabolik etkisinden dolayı yani bölünmeyi ve büyümeyi arttırıcı etkisinden dolayı tümörleşme ve kanserin tetiklenmesi oluşur.
    çocuklar tatlı yer insülin artar bu insülin anabolik ve proliferatif olduğu için küçük olan çocuğu büyütür. ancak büyük olan insanda yüksek miktardaki insülin ne yapar proliferatifi arttırdığı için büyük adam büyüyemez ve bu önü alınamayan aşırı proliferasyon tümörleşmeyi ve kanserleşmeyi tetikleyebilir.

    2) aşırı şeker aşırı insülin derken oluşan göbekten bahsetmiştik. yani göbeğin oluşması için glukoz ve insülin birlikteliği en önemli ve en hızlandırıcı yoldur. oluşan göbek ise boş durmaz ve zamanla bu göbek bağışıklık hücrelerine ev sahipliği yapar ve buradaki bağışıklık hücreleride rahat durmaz ve ortalık karışır. hormonların dengesi değişir. adiponektin azalır tnf alfa nf kb il-1 beta il-6 vs salınımları olur derken bedensel inflamasyon yani düşük dereceli uzun süreli mikropsuz bir iltihap oluşur ki bu yol zaten kanser yolaklarında çok önemli bir ara yoldur. yani şeker göbeğe ve göbek ise inflamasyon yolu ile kansere vesile olabilmektedir.

    3) şeker insülini arttırır ve insülin artınca foxo yolu bloke olur. yani tamir yolu otofaji dediğimiz yoldur ve geçtiğimiz yıllarda bu yolları detaylıca anlatan kişi nobel ödülünü almıştır. yani insülin ile foxo bloke olunca hücre yenilenmesi kontrollü hücre ölümleri vs gibi durumlar olaylar geri kalır ve kanserleşme zuhur eder.

    4) şeker arttıkça insülin artar ve insülin arttıkça aşırı yağlanma durumları olabiliyor ve insülin direnci gibi durumlar oluyor ve şeker düşmüyor ve şeker düşmeyince insülin yüksek kalıyor ve foxo yolu pasif kalıyor ve igf1bp sentezi azalıyor ve netice olarak igf1 hormonu yüksek kalıyor ki buda anabolik ve proliferatif bir hormondur ve kanser mekanizmalarında önemli bir hormondur.

    5) aşırı basit şeker kandida mantarını arttırıyor ve bu kandida ise intestina sızdırma, bedensel inflamasyon, vitamin mineral emilimlerinin bozulması, azalmış ve bozulmuş intestinal fermentasyon. azalmış intestinal kısa zincirli yağ asidi sentezi vs bir çok uzayan mekanizmalar yolu ile inflamasyon artışları vesilesiyle kanseri tetikleyebiliyor.

    zaman kalmadı ilerleyen zamanlarda da şekerin kanseri nasıl beslediğine giriş yaparız.

    5)

    Beğen

    • Sevgili okurum, konu ile ilgili ileri araştırma yapan kişiler faydalansın diye yorumunuzu paylaşıyorum. Farkettiğiniz üzere kendi yazılarımda herkesin anlayabileceği şekilde bir kurgulama yapmaya çalışıyorum. Sizin cevabınız çok teknik ifadeler içerdiği için tıp camiasından olmayan kişilere sınırlı fayda sağlayacaktır.

      Basitçe söylemek gerekirse bugünkü bilgilerimiz ışığında şeker kanserin gelişmesini hızlandırmaz. Kanser hücreleri dahil tüm hücreler enerji için kandaki şekere (glukoza) ihtiyaç duyarlar, bu doğrudur. Ancak kanser hücrelerine fazla şeker vermek onların gelişmesini ekstra hızlandırmayacaktır. Bunun yanı sıra aşırı kalorili beslenmenin (sadece şeker değil, örneğin kompleks karbonhidratlar ve yağlar da) kansere zemin hazırladığı konusunda sizinle hemfikirim. Kilo (bel çevresi) ile kanserin ilişkisine hiç itirazım yok.

      Takıldığım nokta şudur: “Şeker kansere yol açıyor” demek ile “sigara kansere yol açıyor” demek, ifadenin kesinliği açısından benzer cümleler oluyor; ancak sigara ile ilgili hiç bir şüphe yokken şeker için pek çok açıklama yapmamız lazım. Çünkü şeker olmadan hiç bir metabolik faaliyet olamayacağını biliyoruz. Kanserli hastaya şeker verilirse kanserinin ilerleyeceğini gösteren güvenilir çalışmalar yok. Buna rağmen hastaların korku sebebiyle dengeli beslenmekten mahrum kalma ihtimalleri beni üzüyor.

      Son olarak ricam, hazırladığınız ayrıntılı yorumu sağlam referanslar ile desteklemeniz olacaktır. Bu sayede okuyanlar gerekli araştırmayı kendileri devam ettirebilirler. Sağlıklı günler dilerim.

      Beğen

  23. Okşan Svastics 03 Ekim 2017 23:19

    Tam da “Yalansever” için hepinize, bu yazı için de şahsınıza teşekkür mektupçuğu yazmaya karar vermiştim ki, ikinci bir sebep buldum yazmak için: Nasıl “bunu baylar için günde 2” demiyor da “erkekler için” diyorsanız -çünkü Bay bir hitap biçimi, cinsiyet belirten kelime değil- lütfen “bayanlar için günde 1 içki ile sınırlayalım” da demeyin. Bayan değil kadın. Çünkü “bayan” hitabını yalnızca “bay” hitabı kullanma ihtiyacı duyduğunuzda kullanmanız, Türkçeyi doğru kullanmanızı sağlayacak. Teşekkürler. https://bianet.org/cocuk/medya/120518-asil-bayan-sizsiniz-biz-kadiniz

    Beğen

    • Dikkatli gözünüze sadece bu kadar sürç-ü lisan takıldı ise ne mutlu bana. Hemen düzeltiyorum.

      Beğen

  24. e o zaman petct mantığı ne oluyor size çok yüksek miktarda şeker veriyorlar ve kanser hücreleri şekeri tutuyor böylece bu cihazda kanserli hücreler kendini belli ediyor

    Beğen

    • Güzel bir noktaya temas etmişsiniz. Kanser hücrelerinde artmış metabolizma (yüksek hücre çoğalmasına bağlı) olduğu için şeker kullanımı çevre dokulara göre daha yüksektir. Bu sayede işaretlenmiş şeker benzeri (analog) ilaçlar kullanarak görüntüleme yapabiliyoruz. Ancak bu bilgiyi kullanarak çok şeker yemenin kanseri “azdıracağını” iddia edemeyiz. Kanser hücresi kendine gereken miktarda şekeri zaten bulacaktır, ne fazlasını ne de azını kullanacaktır. Ayrıca PET-CT görüntülemede yüksek miktarda şeker değil radyoaktif olarak işaretlenmiş ilaçlar kullanılır (radyofarmasötikler). En sık kullanılan preparat radyoaktif işaretlenmiş şeker benzeri moleküllerdir (FDG) ama şeker analoğu olmayan (radyoaktif rubidyum, amonyak, karbon ve su) radyofarmasötikler de PET-CT görüntülemede kullanılmaktadır.

      Beğen

      • Mutlu Demiray 19 Aralık 2017 20:20

        İlkay bey şeker kanserin ilerlemesinde önemli bir tetikleycidir. kanseri şekerle teşhis ederken şekerle kanserin ilişkisiz olduğunu düşünmek zaten saçma idi. Nihayet kanıtıda geldi. Bence bu yayını inceledikten sonra tekrar konuyu değerlendirin.

        Fructose-1,6-bisphosphate couples glycolytic flux
        to activation of Ras
        | DOI: 10.1038/s41467-017-01019-z | http://www.nature.com/naturecommunications.

        Birde şeker dışındaki maddelerle de kanserin teşhis edilebildiğinden bahsetmişsiniz sizden rica etsem bu maddelerle kanserin nasıl tespit edilebildiğinin mekanizmalarını da yazarmısınız. Bunu yazdığınızda şekerle yapılan teşhisle diğer maddelerin kullanımındaki farklılıkları görerek mantık hatanızı da daha kolay algılayabilirsiniz.

        Mutlu Demiray

        Beğen

      • Katkınız için teşekkür ederim. Verdiğiniz yayının tam linki şu şekilde, ayrıntılı incelemek isteyenler için kaydetmek istedim: https://www.nature.com/articles/s41467-017-01019-z .
        Yazımda “Şeker alımının kanseri azdırdığı ya da şeker alımının kesilmesinin kanseri durdurduğunu gösteren hiçbir bilimsel yayına rastlamadım” demiştim. Bu yayın da söylediğim sonuca varmıyor. Şeker kanserin ilerlemesinde etkili olabilir, fakat Warburg etkisinin ilk incelendiği zamanlarda dahi söylendiği üzere eğer tümörün ilerlemesini durdurmak istiyorsak onu hem glukoz hem oksijenden mahrum bırakmamız gerekiyor. Bu da çok zor. Geçen sene yayınlanmış bir makale buldum, anlaşılan bu konuda epey inceleme olmuş ve daha da olacak. Bu da şeker-kanser ilişkisi ile ilgili kesin yargılara varmak için daha çok erken olduğunu gösteriyor. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4783224/
        Sağlıklı günler dilerim, katkılarınızı sürdürün lütfen.

        Beğen

  25. Glikoz kontrolü ve inflamatuar yanıt.
    Collier B 1 , Dossett LA , Mayıs AK , Diaz JJ .
    Yazar bilgileri
    soyut
    İlk önce 130 yılı aşkın bir süre önce tanıtılmış olsa da stresli diyabet veya stres hiperglisemi kavramı son yıllarda van den Berghe ve arkadaşlarının 2001’deki dönüm noktası makalesi ışığında büyük ilgi gördü. Akut klinik ortam faydalı olabilir, şu an daha düşük glikoz düzeyleri, iyileştirilmiş sonuçlarla ilişkili görünmektedir. Gelişmiş sonuçların arkasındaki mekanizmalar çoktur ve iltihaplanma süreciyle bağlantılı görünmektedir. Hem düşük glukoz değerleri hem de insülin tedavisi anti-inflamatuar gibi görünürken, hiperglisemi proinflamatuar süreci artırır ve doğuştan gelen bağışıklık sistemini olumsuz olarak etkiler. Literatürde açıklanan normoglisemi elde etmeye yönelik sayısız yaklaşımlara rağmen, sadece mütevazi bir başarı elde edilmiştir.

    İnflamasyon ve kanser
    Lisa M. Coussens * † § ve Zena Werb ‡ §
    Yazar bilgileri ► Telif hakkı ve lisans bilgileri ►
    Bu yazının yayıncının son düzenlenmiş sürümü mevcuttur Doğa
    PMC’de yayınlanan makaleden kaynaklanan diğer makalelere bakın.
    Git:
    soyut
    Son zamanlarda elde edilen veriler, inflamasyonun tümör progresyonunun kritik bir bileşeni olduğu kavramını genişletti. Birçok kanser enfeksiyon, kronik tahriş ve iltihaplanma alanlarından kaynaklanır. Enflamatuar hücreler tarafından büyük oranda düzenlenen tümör mikro ortamının neoplastik süreçte vazgeçilmez bir katılımcısı olduğu ve çoğalmayı, hayatta kalmayı ve göçü desteklediği artık belli oluyor. Buna ek olarak, tümör hücreleri doğuştan gelen bağışıklık sisteminin bazı selektin, kemokin ve bunların invazyon, göç ve metastaz reseptörleri gibi sinyal moleküllerini seçer. Bu bilgiler, kanser gelişimine yeni anti-inflamatuar terapötik yaklaşımlar geliştiriyor.

    yukarıda belirtildiği gibi
    anormal kan şekeri düzeyleri bedensel kronik iltihabi durumlara neden olabiliyor ve de iltihabi durumlar ise kanser gelişiminde önemli bir yer tutuyor. bu kronik iltihabi durumlar hassas crp tahlilleri vs ile tespit edilebilir

    Beğen

  26. sayın ilkay bey yukarıdaki yazınızda geçen

    “eğer tümörün ilerlemesini durdurmak istiyorsak onu hem glukoz hem oksijenden mahrum bırakmamız gerekiyor”

    ifadeniz yanlış olmuş. kanser dokusunun beslenmesini durdurmak istiyorsak bu dokuyu glukozdan fakir ve tam tersine oksijenden zengin tutmamız lazım

    kanser dokusu oksijensiz solunum yapar
    oksijensiz solunum için temel ve tek yakıt glukozdur
    oksijensiz solunum için gereken ortama oksijen verilir ise kanser dokusunun faaliyetleri sıkıntıya girebilir
    hatta kanser tedavilerinde destek olarak bol bikarbonat veriliyor
    burada maksat alkali ortam ile kan akışının artması kanser dokusunun oksijenlenmesi ek olarak asidik kanser ortamının bu alkali desteği ile bastırılması ve kanserin gelişimine balta vurulmasıdır

    kanser gelişiminde doku oksijenasyonu ve doku kanlanması azaldıkça dokular oksijensiz kalınca dokuda hif-1-alfa/vegf vs yolları ile yeni damar oluşumlarına ve dokunun daha uzun ömürlü kalmasına yönelik adaptasyonlar ile bir nevi kanser dokusu oluşumu ve metastatik kabiliyetlerde artmaktadır.

    malumdur ki kan şekeri ortalaması artınca glikasyon oksidasyon vs olayları artar ve küçük ldl kolesterol oksidasyonları artar ve damar duvarında ldl makrofaj kalsiyum vs birikmesi sonucu damar duvarında daralma meydana gelebilir ve doku oksijenasyonunda azalma meydana gelebilir ve zaman içinde üstte bahsedilen mekanizmalar vs ile kanservari sıkıntılar ortaya çıkabilir

    şekerden korkmak yerine
    şekeri kontrol etmek
    çok hassas bir insülin hormonu dengesine sahip olmak
    dengeli ve fıtri ve yeterince beslenmek
    acıkmadan yememek ve mutlaka açlık hissini hissetmek ve o şekilde sofraya oturmak
    sürekli atıştırarak insülin hormonunu yüksek tutmak yerine iyice açıkarak insülin hormonunu düşürmek ve glukagon hormonlarını arttırmak vs çok önemlidir ve elzemdir …

    zamanla daha devam ederiz inşaAllah …

    Beğen

  27. Ilkay beyin makalesi tümüyle doğrudur. Tümör hücrelerinin genetik kodları ve davranış biçimleri, burada anlatılanların ve medyadaki söylemlerin çok ötesinde; karmaşık ve gelişmiştir. Konuyu şekere kadar indirgemek, konuya tamamen uzak insanların sohbet eğilimlerinden veya birtakım endüstriyel kuruluşların planlarından kaynaklanıyor olabilir.. İsimlerinin başına Prof. ünvanları almış insanların, şeker kanser yapar gibi,
    hiçbir Bilimsel açıklaması ve kanıtları olmayan bir sav ile medyada boy göstermeleri ülkenizdeki üniversite eğitiminin sorgulanmasını zorunlu kılar. İlkay Bey bana ulaşmak isterlerse kendileri ile bir kahve içer konuyu detaylandırırız..

    Beğen

  28. Aysu hanım yukarıda ketonlarla ilgili bahseden arkadaşa cevap vermiş ama bir kaç yanlışı düzelteyim.

    gelelim yanlışlara

    1) Arkadaşın bahsettiği illa oruç (fasting) olmak zorunda değil, günlük 50 gr’ın altında karbonhidrat tüketince vücut bir süre sonra ketosise girer. Belli miktarın altında protein ve yağ almak vücudu ketosisten çıkarmaz.
    Vücut, yağdan sağladığı ketonlar ve karaciğerin kendi ürettiği bir miktar glükozu kullanır.

    2) Ketosis durumunun kanser ile ilişkisi ile bir çok umut verici çalışma var, beslenme biliminde deneyler çok kısıtlı olmasına rağmen ketosis durumu uzun yıllardır araştırılıyor ve bir çok çalışma umut vadediyor. Tabi ketosisin getirisi olan düşük insulin seviyeleri, visceral yağların azalması gibi etmenler de bu işin içinde. Sadece Prostat gibi bazı kanser türlerininde de pro tumor etkiler görülmüş ama çok kısır ve dar araştırmalar. Lütfen akademik araştırmayı yapınca göreceksiniz.

    3) son olarak düzeltmek istediğim ketojenik diyetin kanın ph’ını bozabileceğini söylemişsiniz
    ‘ketoacidosis’ e girebileceğimizden bahsetmişsiniz bu tamamen safsata, ketoacidosis tip-1 diyabetle ilişkili bir durumdur. ketosiste 1-5 mmol keton bulunur ,ketoacidosisde ise 15-30 mmol arası lütffen rica ediyorum. sağlıklı bir insanın ketoacidosis olması imkansızdır.

    Beğen

    • Merhaba, ilginiz için teşekkürler. Bu çalışmayı biliyorum. Dikkat ederseniz bu çalışmada artan şekerli içecek tüketimi ile belli kanserlerin meydana gelme riski arasındaki artan ilişkiden bahsediliyor. Çok şekerli içecek tüketen kişilerde kanser riski artıyor diyor. Oysa benim yazımda ele aldığım konu daha başka. Ben yazımda “şeker kanseri besler” iddiası üzerine görüşlerimi yazmıştım. Bu mantık hatalı bir mantıktır diyorum.

      Vücudumuzun işlemesi için mutlaka karbonhidrat, yağ ve protein almak zorundayız. Bunların hiç birisini eksik etmemeliyiz, sadece abartmadan tüketmeliyiz. Fazla şeker tüketiminin sağlık için zararlı olduğunu zaten biliyorduk. Önemli olan gerektiği kadar tüketmek, mümkünse rafine şeker şeklinde tüketmemek. Bahsettiğiniz çalışma, doğal meyve sularının fazla tüketilmesinin zararlı olduğunu ortaya koyması açısından da bence faydalı bir çalışma oldu. Çevremde sağlıklı olduğu düşüncesiyle fazla miktarda meyve suyu tüketen pek çok kişi görüyorum. Hatta bu amaçla büfeler kurulmuş. Oysa meyvenin suyu çok faydalı değil. Meyvenin kendisini yemek daha önemli. Bir bardak portakal suyunda dört portakalın şekeri var. Kimse oturup bir seferde dört portakal yemez, ama iki bardak portakal suyunu arka arkaya içen kişiler var.

      Bilimsel gelişmeleri takip eden kişilerle karşılaşmak her zaman çok keyifli. Bilimde kalın 🙂

      Beğen

  29. Bilge rehber 13 Aralık 2019 03:34

    Açıklamalar tatmin edici ve rahatlatıcı.Teşekkürler!

    Beğen

Trackbacks/Pingbacks

  1. Johns Hopkins Kanser Raporu Aldatmacası | Yalansavar - 22 Ocak 2014

    […] Şeker – Kanser İlişkisi ya da Portakalın Düşündürdükleri […]

    Beğen

  2. Şeker Tüketmek Kanser Yaparlar Mı? - 02 Nisan 2015

    […] Kaynak : Yalansavar.org […]

    Beğen

  3. Şeker Tüketmek Kanser Yaparlar Mı? - FineDo!FineDo! - 27 Ağustos 2015

    […] Kaynak : Yalansavar.org […]

    Beğen

  4. Açık Bilim | Bilim yeterince heyecanlıdır... - 27 Şubat 2017

    […] Karatay ve bal üreticileri arasındaki atışma (Kanser-Şeker İlişkisi) […]

    Beğen

  5. MUHABBET TEORİSİ 21. BÖLÜM (#69): İYİ Kİ DOĞDUN KOPERNİK! – Muhabbet Teorisi - 27 Şubat 2017

    […] Karatay ve bal üreticileri arasındaki atışma (Kanser-Şeker İlişkisi) […]

    Beğen