Bilimin Açıklayamadığı Gazete Haberleri – 1

100 kişiye sorduk. En popüler cevabı arıyoruz. İnsanların merakını cezbedecek gizemli bir foto haber yapmak isterseniz bu haberin başlığı ne olurdu?

Evet… Bildiniz. Yanıt:

Bilimin Açıklayamadığı [SAYI] Gizem(ler) / Keşif(ler) / Fenomen(ler)

Tam olarak bu formda bir başlık bulur, altına da açıklanan, açıklanmaya ihtiyaç duyulmayan ya da sahte olduğu düpedüz kanıtlanan nesne ya da olaylara ait resimleri artık tavsamış metinlerle beraber sunarsınız. Üstelik bunu her sene yaparsınız…

Mesela 11 Nisan 2014‘te SABAH gazetesinde yayınlanan Bilimin Açıklayamadığı Keşifler adlı foto haber galerisi her sene olduğu gibi bu sene de bize o müthiş duygu selini yaşattı. Nitekim Google’daki kayıtlarına ve arşivlerine baktığımız zaman Sabah’ın benzer haberi benzer resimlerle 2010, 2012 ve 2013’te de yaptığını görüyoruz. Öyle ki bazen sadece aynı haberin tarihi ileri alınıyor olsa gerek. Zira Google’da başlık aratıldığında Google Rich Snippets haberin tarihini 2010 olarak gösteriyor, belli ki ilk kez Google tarafından o zaman indekslenmiş. Ama haberin içerisine girince ise 2014 tarihi ile karşılaşıyoruz.

Gazeteler bilimin açıklayıp açıklayamadığını araştırmadan yazadursunlar, Yalansavar olarak hummalı bir işe girişmeye karar vermiş bulunuyor ve SABAH’ın son yayınladığı “Açıklanamayan Keşifler” listesini sıradan ele almaya niyetlenmiş bulunuyoruz. İlk top benden… Toplamda 37 olay olduğu için her birini Yalansavar detaycılığı ile ele almak doğal olarak uzun bir süre gerektirecek. Devamını farklı yazarlar olarak müsait oldukça getirmeyi düşünüyoruz.

Haydi bakalım rasgele.

1. 360 Milyon Yıllık Çekiç

03_d

Resimde gördüğünüz çekiç bir kum taşı içinde bulundu. Yani prensibe göre, bu kum taşı oluşurken çekiç oradaydı. Keşif 1844 yılında Fizikçi David Brewster tarafından yapıldı. (Kingoodie, Myinfield-İngiltere). İngiliz jeoloji arştırma merkezinden Dr. A. W. Med tarafından yapılan analizlerde bu kum taşının yaşının 360 ile 460 milyon yıl olduğu saptandı. Yani çekicin de o kadar eski olması gerekiyor. Ama bilim dünyasına göre böyle bir şey imkansız!

Bilimin açıklayamadığı iddia edilen resimlerden ilki 360 milyon ile 460 milyon yaşındaki bir kum taşı içerisinde bulunduğu iddia edilen, bu yüzden de “kum taşı oluştuğunda bu çekici kim kullanıyordu?” diye sordurtan bu çekiç. Haberde de 1844 yılında Fizikçi David Brewster tarafından keşfedildiği yazılıyor.

İngiliz Bilim Derneği’nin o tarihlerde üyesi olan -ve hatta daha sonra başkanı olacak olan- İskoç Fizikçi David Brewster’ın 1844 yılında bir keşif yaptığı doğrudur; ama tek bir farkla: Brewster bir çekiç değil, bir çivi bulmuştur. Üstelik bu çivi kum taşının içerisinde değil; bir kısmı dışarıda olmak üzere yüzeydedir. Brewster, şu adresten de görebileceğiniz gibi İngiliz Bilim Derneği’ne yazdığı raporda çiviyi ve olayı tarif güzel güzel tarif etmektedir [1]. Üstelik fotoğraf falan da yoktur. Zaten çok kayda değer bir olay olarak görünmemiştir ve tartışmanın ardı gelmemiştir. Kısacası tarihin “kumlu” sayfalarına gömülen bir basit bir buluntudur.

“Peki bu resim neyin nesi?” diye sorabilirsiniz… Ki sormak hakkınız!

Ben de sordum, merak ettim ve haberde adı geçen bir diğer kişi olan Dr. A. W. Med’in kimin nesi olduğunu araştırırken çok başka gerçeklerle karşılaştım: Resim, Brewster’ın keşfettiği Kingoodie çivisine ait olmadığı gibi bir başka paleontolojik / arkeolojik sahtecilik öyküsüne ait. ABD’nin Teksas Eyaleti’nin London bölgesinde gezintiye çıkan Khan soyisimli bir çiftin 1936’da keşfettiklerini iddia ettikleri bu çekiç, güya  “360-460 milyon yıllık” bir kum taşının içerisinde imiş -Haberde hatayla Brewster’a atfedilen bu sayılar demek ki bu çakma hikayeden geliyor-.

1970’lerden sonra oldukça popüler olan bu çekice ününü kazandıran Khan çifti değil, Carl Baugh isminde bir şahıs. Carl Baugh, 1990’ların sonuna kadar çeşitli dergilerde kum taşının yaşına dayanarak çekicin en az 400 milyon yıllık olduğunu iddia etmiş, ama “madem öyle gel beri” diyerek bunu ortaya koymak isteyen bilim adamlarının yaş tayini yapmalarına müsaade etmemiş [2]. Gün gelmiş ve nihayet baskılara dayanamamış -ya da yalan söylemek için artık çok yaşlıymış- ve 1990’ların sonunda İngiliz Jeolojik Araştırma Merkezi’nden Dr. A. W. Med radyokarbon metoduyla yaş tayini yapmış. Hazır olun: Çekiç sapındaki odun üzerinde yapılan tayin onun sadece 700 yıllık olduğunu ortaya koymuş [2][3].

Peki o halde hem çivinin, hem de gerçekse eğer çekicin öyküsü nedir?

John R. Cole, 1985 yılında yazdığı makalesinde antik çağlardan kalma yaşlı kayaların eriyerek üzerindeki nesnelerin çevresini saracak şekilde tekrar bir araya gelebileceğini yazıyor [4]. Yani bir şekilde bu aletler yüzeydeki bir çatlaktan düşüyor, ya da kapıldıkları sularla yer altına iniyor, daha sonra yerin altında kayalarla iç içe geçebiliyor.

Görünen o ki bilim meseleyi çözmüş gibi görünüyor. Sorun sahtekârlarda.

2. Acambaro Bibloları

ıı

1945 yılında Waldemar Julsrud adlı deneyimli bir arkeolog El Toro dağı (Meksika) eteklerinde gömülmüş vaziyette kilden yapılmış küçük heykelcikler buldu. Daha sonra El Tro şehri yakınlarında ve şehrin diğer tarafında Chivo Dağ yakınlarında poselenden yapılmış 33.000’den fazla heykelcik bulundu. Buluntular Chupicuaro, klasik kültür öncesine aitti. (M.Ö. 800 ‘den M.Ö. 200 ‘e kadar olan dönem) Bulunan heykelcikler, 65 milyon yıl önce yok oldukları düşünülen çeşitli türlerdeki dinozorları kusursuzca tasvir ediyordu. Modern bilim döneminde, neye benzedikleri ancak çözümlenen tarih öncesi bu yaratıkları ,nasıl oldu da böyle eski bir uygarlık kusursuzca sanat eserlerine yansıtabilmişti ? İnsan görmeden tasvir edemez.

Hem bir önceki haberimiz, hem de bu haber dinozor ve insanların birlikte var olduğunu iddia eden yaygın bir hristiyan ekolünün en çok tuttuğu öykülerden (muhafazakâr olarak bildiğimiz SABAH gazetesi normalde kendilerine sorsak hiç beslenmek istemeyeceği kaynaklardan besleniyor demek ki) ve bu kapsamda ısrarla gerçek olduğu fikri desteklenen arkeolojik sahtecilik örneklerinden sadece iki tanesi.

“Deneyimli bir arkeolog” nitelemesi aracılığıyla bir bilen safsatası ile başlayan haber, dinozorlara gerçekten de kusursuzca benzeyen, antik uygarlıklara ait olduğu iddia edilen ve toplam adedi 33.000’i bulan son derece estetik biblolar hakkında. İddiaya göre bugün Acambaro Bibloları olarak adlandırılan biblolar 1944 yılının bir Temmuz akşamında Waldemar Julsrud tarafından keşfedilmiş. Ama kendisi haberde iddia edildiği gibi “deneyimli bir arkeolog” değil, arkeolojiye ilgi duyan Alman bir tüccar.

Julsrud keşif bölgesinde kazı yaptırıp binlerce bibloyu toplamış ve koleksiyonuna yerleştirmiş… Tahmin ettiğiniz gibi: Julsrud bibloların antik çağdan kalma olduğunu her fırsatta iddia etmiş ancak uzun bir süre bilim insanlarının tarihleme taleplerini reddetmiş. 1952’de koleksiyonu gözle muayene eden Arkeolog Charles Di Peso, bibloların yüzeylerinin aşınmasız ve lekesiz olmaları, bazı figürlerin kırık olmasına karşın hiçbir parçalarının eksik olmamasının yanı sıra yüzeylerinde kırılmaya ait bir iz taşımadıkları bulgularına ulaşmış. Buluntuların bu ortak özelliklerine sahip olmayan bibloları sahte olarak nitelendirmiş. Kazı alanını da inceleyen Di Peso, bibloların deliklere yerleştirilip çevrelerinin kazı alanındaki toprak katmanlarıyla doldurulduğuna yönelik bulgular tespit etmiş [5]. Buna rağmen bibloların meşhur olması engellenememiş.

Ancak tabi, bir kuşkucuya sadece Di Peso’nun uzmanlığına dayanmak yetmez… Daha güçlü kanıtlara ihtiyaç duyulur. Neyse ki o da var, zira nihayet bir süre sonra biblolar üzerinde tarihleme çalışması yapılabilmiş. Carriveu & Han tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları 1976 yılında American Antiquity dergisinde yayınlanan araştırma bibloların sadece 30 yıllık olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır [6]. Anlaşılan Julsrud iyi bir yatırım olduğu düşüncesiyle köylülere bol bol biblo yaptırmış. Julsrud’un kendisi bir süre de olsa bu bibloları sergileyerek para kazanmış mıdı rbilinmez ama bugün bu bibloların sergilendiği Julsrud’un evinde müzeyi gezmek size 220 USD’ye patlıyor. Geziyle ilgili adreste göreceğiniz üzere ne Di Peso’nun iddialarından ne de Carriveu & Han’ın tarihlemesinden bahsediliyor. Yerseniz…

3. Momolit? (!#?!#?)

24_d

Lübnan’ın Ballbek şehri yakınlarındaki işlenmiş dev kaya blokları. Bu taşlar binlerce yıl öncesinde buraya getirilmişti. Resimde gördüğünüz parça 1050 ton ağırlıkta ve 25 metre uzunluğundadır. Bu “momolit” takma adlı yekpare blok dünya üzerindeki işlenmiş en büyük taş bloktur. Soru şu: Bu taşları kimler ve nasıl buraya getirebilmişti ?

Üçüncü haberimiz bir kaç düzeltmeyle başlasın (editöre not): Baalbek, çeviri sırasında bir pencereden diğer pencereye geçerken aklınızda tuttuğunu “iki L harfi ile yazılıyodu lan” derken karıştırdığınız üzere 2 adet L ile değil 2 adet A ile yazılıyor. Ayrıca resimde görünen kayanın adı Momolit değil, “Hamile Kadın Kayası”dır. Momolit’i yüksek ihtimalle bölgenin bir monolit, yani “taş topluluğu” olmasından ötürü kaynaklarda geçen “Roman Monolith” nitelemesinden apardınız. Epey de komik yapmışsınız hani.

Momolitimizle(!) ilgili de bir kaç maddî hata düzeltmesi yapalım: Hamile Kadın Kayası 1050 ton değil, 1000,12 tondur.  Uzunluğu ise 25 metre değil 20 metredir. Ama bu düzeltmeler taşın illa ki uzaylı yardımıyla yapılabileceğini iddia eden sözdebilimcilerin ümitlerini kırmasın; zira 1990’larda keşfedilenyeni bir monolitte aynı tapınağın sütunu olduğu düşünülen ve doğal olarak daha çok uzaylı yardımına ihtiyaç duyulan(!) “Güney Kayası” adlı 1242 tonluk benzer başka bir kaya sütunu daha bulunuyor.

Hakkını vermek lazım. Bu tarihsel bir mevzu ve geriye dönük kesin bir açıklama mevcut değil… “Bilimin açıklayamaması” dediğimiz husus o tarihteki bir Romalı’yı çağırıp “bu kayayı nasıl taşımayı düşünüyordunuz?” diye soramamaktan ya da romalıların bu tür büyük ve ağır yapıları nasıl taşıdıklarının bir yerlerde açıkça yazmamasından kaynaklanıyor. Oysa tarihçilerin ya da tarihle ilgilenen günümüz mühendislerinin konuyla ilgili modelleri var:

Hem Antik Yunanlıların hem de Romalıların momentten yararlanacak biçimde vinçler ve kasnaklar inşa edebileceklerini biliyoruz. Jean-Pierre Adam’ın bu taşlar için yaptığı 144 personel içeren adam-saat-makina planını gösteren özet bir resime şuradan bakabilirsiniz. Ayrıca taşların işlendiği taş ocağının rakımı sütunların kullanıldığı Jüpiter tapınağından yüksek ve bu da taşımayı kolaylaştırıcı bir etken olarak görülüyor [7]. (Ya da Yasemin Boran’ın iddiaları da kayda değer. Belki de rahipler kayaları sesle kaldırmıştır (!) ).

Taşların ağırlığından yola çıkarak uzaylı uygarlıkların bu taşların inşasında yardımcı olduğu iddiası pek çok başka soru doğuruyor: Madem bu kadar gelişmiş bir uygarlık, neden taş? Madem böyle bir şey oldu, niçin bu kadar büyük bir olay hakkında bir yazıt yok? Mayaların kıyametinde taşlara yazılmış takvimlere itimat ederken, “Jüpiter Tapınağının İnşası” konusunda niçin var olan kaynaklara itimat edilmez? Hadi uzaylılar da estetik bulduğu için tapınağı taştan inşa ettiler diyelim; neden gelişmiş inşaat tekniklerine rastlanmıyor? Niçin bir yandan böylesine büyük yapıları inşa edecek teknolojik bir destek varken söz konusu desteği alan bu uluslar hala ilkel aletlerle savaşıp ilkel bir yaşam tarzı sürdürüyorlar?

Eğer uzaylılarla sadece inşaata dayalı sözleşme imzalamışlarsa bu uzaylılar müteahhit bir uygarlıkmış demek ki.

Şunu da söylemeden edemeyeceğim: Eğer evrenin başka bir yerinde daha gelişmiş bir uygarlık varsa “bilim” diye kavramsallaştırılan otorite topluluğu bunların Dünya’yı ziyaret etmiş olabileceğini ve hatta iddia edildiği gibi bazı uygarlıklara yol, su, elektrik yardımı yapmış olabileceğini dahi muhtemel görür. Zira “imkânsız” değildir, sadece delilsizdir ve mevcut tarihi bilgimizle tutarsızdır. Nitekim Carl Sagan’ın dediği gibi: “Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir”.

Başka hiçbir kanıt ya da mantıklı şüphe olmadan, sırf taşlar ağır diye “bunu bilim açıklayamadı, kesin uzaylılar yaptı” demek izan sınırlarını biraz aşıyor.

(Sürecek…)

Kaynaklar:

[1] David Brewster’ın İngiliz Bilim Derneği’ne geçtiği rapor.

[2] Glan J. Kuban, (1999), An Alleged Out-of-Place Artifact.

[3] http://thearrowsoftruth.com/tag/smithsonian/

[4] John R. Cole, (1985), If I Had a Hammer

[5] Alex Pezzati, Did Dinosaurs Co-exist with Humans?

[6] Wikipedia, Acambaro Figures

[7] http://gilgamesh42.wordpress.com/2013/04/25/moving-the-stones-of-baalbek-the-wonders-of-roman-engineering/

About Tevfik Uyar

Uçak Mühendisi, Yönetim Doktoru. Açık Bilim yayıncısı, HBT ve Yalansavar yazarı ve ödüllü bir bilimkurgucu.

11 Yanıt to “Bilimin Açıklayamadığı Gazete Haberleri – 1”

  1. 3. haberde “momolit” gibi komik bir laf kullanmalarının sebebi taşın bulunduğu coğrafyadan çok taşın kendisi. çünkü monolit “taş topluluğu” değil, arkeolojide “yekpare blok” anlamında sıkça kullanılan bir terimdir (monos+lithos = tek/bir+taş). yani böyle bir blok tanımlanırken kendisinden “monolit” olarak söz edilir.
    “momolit takma adlı yekpare blok” demişler bir de 🙂 neresini düzeltsem bilemedim. bu gazeteci arkadaşlar muhtemelen yabancı bir magazinden bu haberi çalarken bu taştan (doğal olarak) “monolith” diye bahsedildiğini görmüşler ve bu terimi takma isim sanmışlar 🙂
    bu taşın takma adı neydi ya? derken monolith olmuş momolit.
    ayrıca bu bloğa Hamile Kadın Kayası adı verildiğini de duymamıştım. sebebi neymiş? Muallak Taşı var Kudüs’te. Muallak Taşından bu şekilde söz edildiğini duymuştum ama baalbek’teki bu monolite hamile kadın taşı dendiğini duymamıştım.

    Beğen

  2. Uğur DOĞAN 29 Nisan 2014 11:19

    Öncelikler emeğiniz için teşekkürler.
    Bazı yayınların “TIK” almak için yaptıkları ve konu üzerinde bilgisiz kitleleri etkileme gücüne sahip (“koca gazete yalan mı yazacak demek ki doğru” demelerine sebep olan) böyle haberlerin sizin gibi kişiler tarafından ele alınması sevindirici umarım devamı gelir. Her şeyi Google soran kitlelerin doğru bilgi alma şansı artar.
    Saygılarımla

    Beğen

  3. Bora Yazıcıoğlu 02 Temmuz 2014 13:56

    Merhaba, sürecek demişsiniz gerçi ama ben sabırsızlıkla aynı haberde 5.sırada yer alan ve “Duvara İşeyen Adam” temasıyla taçlandırılmış(!) Peru duvarı analizini bekliyorum 🙂

    Beğen

  4. yıllar önce bir forumda (bilim.org) beğendiğim yazılarınıza uzun süre sonra burada rastlamak çok güzel oldu. savmakla bitmese de boş yalanın karşısında bir bilimsel düşünce olmalı her daim

    Beğen

  5. Pseudoscience fetişizmine bilimsel yaklaşımla sol kroşe yaptığınız için sonsuz teşekkürler. Bilim sınırlarının en yüksek noktasına dahi gelse bu tarz hurafeler ve gazete haberleri olacaktır. Çünkü bilimin tatmin edici açıklamaları insanlar için sıkıcı iken, bu olaylara getirilen gizemli açıklamalar eğlencelidir…

    Beğen

  6. Her şeyde olduğu gibi bu olaylarda da gerçek ile yalan harmanlanmış anlaşılan. Fakat anlamadığım şey çekici 700 yılda hangi güç kayanın sarmalamasını sağlamış. Bence mevcut düşünce tarzına uyduracağız diye önceki saçmalayanlardan daha çok saçmalamışsınız… Kum taşı 700 yılda oluşamaz yada çatlağına düşen bir şeyi sarmalayamaz.

    Beğen

    • Tevfik Uyar 09 Şubat 2015 23:54

      Galiba gözünüzden kaçtı:

      “Gün gelmiş ve nihayet baskılara dayanamamış -ya da yalan söylemek için artık çok yaşlıymış- ve 1990’ların sonunda İngiliz Jeolojik Araştırma Merkezi’nden Dr. A. W. Med radyokarbon metoduyla yaş tayini yapmış. Hazır olun: Çekiç sapındaki odun üzerinde yapılan tayin onun sadece 700 yıllık olduğunu ortaya koymuş”

      Yani “uydurmak” gibi bir çabayla ben “saçmalamıyorum”; radyo karbon testi öyle diyor.

      Beğen

      • Radyokarbon testi çekicin yaşı için 200 yıllık diyor. Verdiğiniz kaynaklarda öyle yazıyor.

        Beğen

  7. 3.olayla ilgili malesef bilimin getirdiği de kesin bir kanıt yok.20 metrelik bi kayayı vinç olmadan şu günde bile taşıyamazsın evet belki bir düzenek vardı taşımak için ama bunun da hiçbir kanıtı yok.Varsa gösterin.Ben hiç vinç vb benzeri bir çizim ya da bir şekile rastlamadım.Tıpkı mısır piramitleri gibi.Yani o koca kayalar nasıl taşındı nasıl kaldırıldı nasıl düzenekler kullanıldı hiçbir yazılı görsel belge yok.Bana da bu çok saçma geliyor.Eski yazılara rolyeflere hiyerogliflere bakıldığında saçma sapan hayvan figürleri cinsel birleşmeyi anlatan figürler hayvan başları falan yapılmışken koskoca şu piramitlerin nasıl yapıldığına dair hiçbir kanıt neden yok.Her biri 2 ile 70 ton arasında olan milyonlarca taş blok ha diyince kalkmaz evet dedikleri gibi belki 20 yılda 200 bin işçiyle yapılabilir ama bu bile mantıklı gelmiyor.O yüzden bu konular tartışmaya açıktır.Bilimin kanıtlayabildiği hiçbirşey yok burada.Uzaylılar yaptı demek için de yazmıyorum bunları ama yapmadı da diyemezsiniz.Madem bu kadar ileri bir medeniyetse neden taş kullandılar diyorsunuz uzaylılar için.Dünyada taş var da ondan.Gemiyle marsdan cevher mi getireceklerdi kıçı kırık dünyaya.Madem yaptılar ettiler geldiler gittiler diyorsunuz neden hiç somut kanıt yok diyorsunuz.Heralde bu kadar ileri bi medeniyet bizim onları görüp görmememizi çok fazla da s..ne takmayacaktır.Ya da bizi gözlemledikleri için doğal olarak görünmek istemezler.Tıpkı belgesel çeken kameramanlar gibi varlığınla rahatsız etmeyeceksin ki herşey doğal olarak oluşsun.Ben şahsen çok ileri bi medeniyet olsam gelir benden gerideki bi medeniyete iki üç numara öğretir sonra da neler yapabildiklerini pekala zevkle izlerim.Neden bunu yapmasınlar? Biz köpeklere kedilere kuşlara bunu yapmıyor muyuz?ya da yeni doğan bebeklere? Biz de belki onlara göre sadece yeni doğmuş bir bebek gibiyiz.Adamlar için bi denek gezegen bile olabiliriz.Yolu düşen gelmiş bi iki gezmiş sonra atlamış gitmiş.ne yapacak b.k mu var dünyada dursun.

    Beğen

  8. Acambaro Bibloları hakkında Sadece işine gelen tarafı yazmışsın. Senin söylediğin test yüksek sıcaklıkta termal ışık veren sinyal yenilemesine dayanan tarihleme yöntemi uygulandı bazı örneklerde sözde böyle çıkmış dergide yayınlanınca doğrumu oluyor.O yapılan testin çoğu başarısız olmuş.Üstelik radyo karbon testide yapmamışlar dergiye röportaj veren o kişiler.

    Bir bilim adamı olan Charles Hapgood, parçaların en güncel yöntemler kullanarak somut tarihlendirilmesinin gerekliliğini biliyordu. 1968’de radyokarbon İzotop tarihlemesi için New Jersey üç örnek verdi. İlk örnek, artı veya eksi 100 yıl olarak 3590 yaşında döndü. İkinci örnek 6480 , Üçüncü örnek, 3060 yaşında geldi.

    Tamamlamak için Hapgood, University of Pennsylvania Museum’a dört örnek sundu; bu daha doğru bir yoldu. Dört numunenin tamamı, M.Ö. 2500 yılına ait artı veya eksi yüz doksanlı yıl bulgusuyla geldi. Dr. Froelich Rainey, bu parçaların tarihlenmesindeki doğruluğun önemini fark ederek, 4 numunenin her birinde tekrarr deniyor ve aynı sonuçlarla karşımıza çıkıyor

    Beğen