Bilimin Açıklayamadığı Gazete Haberleri – 2

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba…

Takip edenlerin hatırlayacağı üzere 11 Nisan 2014‘te SABAH gazetesinde yayımlanan Bilimin Açıklayamadığı Keşifler adlı foto haber galerisindeki iddiaları tek tek ele almaya başlayarak serinin ilk yazısını 28 Nisan 2014’te yazmıştım. Toplamda 37 öğelik bu galerinin her bir öğesini zamana yayarak açıklamaya / çürütmeye / anlatmaya devam edeceğim. Bir önceki yazımda ilk üçünü açıkladığım serinin 4, 5 ve 6. öğeleri de aşağıda yer alıyor.

Yalansız günler 😉

4. Yonaguni Anıtı

Yonaguni Yapıları, Japonya

Yonaguni Yapıları, Japonya

Sabah gazetesinin bu serisinde hakikaten tartışmalı olan ilk haberimize rastladık. Kutluyoruz. 1/4, Sabah Gazetesi’den beklediğimizin üzerinde bir oran şimdilik.

Japonya’nın Yonaguni adası açıklarında su altında bulunan bu yapılar gerçekten ilgi çekici. “Yonaguni anıtı” adı verilen bu yapı grubunun doğal yollarla mı oluştuğu yoksa insan eliyle mi yapıldığı konusu gerçekten de hâlâ tartışmalı, ancak bunun nedeni anıtta yer alan ve haberde de atıf yapılan piramit benzeri yapılar değil. Zira, diğer uygarlıklarda da piramitlere rastlandığından gizemcilerce sıkça referans alınan “piramit görüntüsü”, yapılara mistisizm katsa da deniz dibindeki su hareketlerinin ve deprem bölgelerindeki tektonik hareketleri de Yonaguni’de rastlanan katmanlı yapıları oluşturabiliyor; bu yüzden de bu piramitler düşünen akıllara ilk olarak “kaybolmuş ileri uygarlık” ya da “uzaylıları” getirmiyor. Anıtın insan eliyle yapıldığının düşünülmesine neden olan başlıca özelliklerinden birisi yapılarda var olan düzgün şekilli deliklerin mevcudiyeti, bir diğeri ise birbirinin aynısı olması amacıyla inşa edilmiş gibi duran ikiz kayaların varlığı [1]. Bölgede çalışmalar yapan Masaaki Kimura, anıtın Japon uygarlığından bir takım izler taşıdığını da düşünüyor [2].

1987 yılında yapılan bu keşif “bilimin açıklayamadığı bir keşif” değil; sadece henüz hakkındaki hangi açıklamanın gerçeği yansıttığına emin olunamayan bir keşif o kadar. Her iki iddianın destekçilerinin de ellerinde akla yatkın deliller var ve bu yüzden tartışmalar sürüyor. İşin aslı yapıların insan ürünü olduğunu düşünen bazı araştırmacılar da zaten Yonaguni Anıtı’nın doğrudan deniz altında inşa edildiğini düşünmüyorlar: Onlara göre bu yapılar, öncelikle karada oluşmuş doğal yapılar, ama insanlar tarafından modifiye edilmişler. Bölge deprem bölgesi olduğundan yüksek ihtimalle daha önce yatay olarak karada inşa edilmiş bu yapılar zeminlerinin çökmesi sonucunda dikey olarak denizin dibini boylamışlar [3]. En azından akla yatkın diyebileceğimiz açıklamalardan en sıradışı olanı bu.

Belki zamanla yeni bulgular elde edildikçe Yonaguni Anıtları’nın gizemi çözülür. Belki de hiçbir yeni kanıt elde edilmez. Tam bu noktada bilinen bir sözü tekrar etmekte fayda var: Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir. Varlığın kanıtı hiç değildir.

Bölgede hem ayrı ayrı, hem de birlikte çalışmalar yapan Profesör Masaaki Kimura ve Dr. Robert M. Schoch, bu iki ayrı görüşün en bilinen temsilcilerinden. Şu adresten yapının insan elinden çıktığını savunan Kimura ile, şu adrestense yapının doğal yollarla oluştuğu görüşünü savunan Schoch ile 2002 yıllarında yapılmış röportajlara ulaşabilirsiniz.

5. Saksaywaman Duvarı

Saksaywaman Duvarı

Saksaywaman Duvarı

Öncelikle şunu belirtelim: Gazetenin resmin yanına nakşettiği tuhaf metinde yer alan “İnsanın açıklayamadığı, garip iç ve dış açılar” cümlesinin ne ifade ettiği pek belli değil. Açıklanamayan bir iç ve dış açı mevzuunun ne olduğunu bilen varsa anlatsın; zira bu taşların da iç açıları bildiğimiz diğer çokgenlerden -doğal olarak- farklı değiller. Henüz teorik olarak dahi “açıklayamadığımız iç ve dış açılara sahip” şekiller tasavvur edemiyoruz hayallerimizde.

İnka İmparatorluğu’na başkentlik etmiş olan Peru, Cusco’da yer alan Saksaywaman duvarı, haberde de söylendiği gibi, Japonya’daki Yonaguni anıtıyla sıklıkla karşılaştırılıyor. Saksaywaman duvarı oldukça estetik bir yapı olmakla birlikte İnka’lıların diğer inşa ettiği yapılardan çok farklı değildir. İnkalar konusunda uzman bir arkeoloğun tek bakışta bunun bir İnka yapısı olduğunu anlayabileceği kadar tanındık stile sahip bir mimari eserdir [4][5].

Saksaywaman duvarı aslında gizemli değildir; ama gizemciler ısrarla listelerine bu duvarı da almaktadır. Gizemli değildir çünkü insan işi olduğu bilinmektedir; zira 1540’ların sonunda bölgeyi iki kez ziyaret eden Avrupalı kâşif Cieza de Leon, yapının nasıl inşa edildiğini görmüştür. Leon, gezi notlarında İnkalıların çok büyük bir taşı çekmeye çalışırlerken yorulup başaramadıklarını anlatmaktadır [6]. Başka bir Avrupalı kaşif ise Diego de Trijillo, 1571 yılında inşaat malzemelerinin tutulduğu depoyu anlatmıştır [5]. Mimar Vincent R. Lee, Six Panco Yayınları tarafından yayımlanan “The Building of Sacsayhuaman and Other Papers” adlı eserinde İnka’ların inşa teknikleri ve Saksaywaman’ın nasıl inşa edildiğiyle ilgili kendi makalesiyle beraber üç makaleye yer vermiştir [7].

Ayrıca aynı bölgedeki benzer bir İnka yapısı olan Ollantaytambo’nun nasıl inşa edildiği Profesör Mimar Jean-Pierre Protzen’in araştırmaları sayesinde detaylı olarak bilinmektedir [5]. Yani İnka mimarisi o kadar gizemli değil… Üzgünüz. Yine gol değil Sabah.

(Sabah’a not: Seçtiğiniz resimdeki turist duvarın dibine çişini yapıyor gibi duruyor. Bilmiyorum fark ettiniz mi…)

6. Klerksdorp Küreleri

Klerksdorp

Klerksdorp

Bir zamanlar öğrendiğimde beni de çok heyecanlandırmış olan bir keşfe geldi sıra şimdi: Klerksdorp küreleri.

Bu küreler hakikaten de yaklaşık 3 milyar yaşındalar. Güney Afrika’nın Ottosdal bölgesinde madencilik yapan Wonderstone şirketinin çalışmaları sırasında keşfedildiler. Çapları 0,5 ila 10 santimetre arasında değişen kürelerin kabuk kalınlıkları Sabah gazetesinin iddia ettiği kadar ince değil, 2,5 santimetre kadar [8].

Gelelim diğer “iddialara”. Muhabirin “inanasının gelmediği” veriler yine kendisinin iddia ettiği gibi “bilimsel” veriler değiller. Petrografi ve X-Ray tarama teknikleriyle incelenen kürelerin hangi maddelerden oluştuğu fazlasıyla belli. Cisimler küre şeklinde de değiller. Hâlâ “yine de böyle bir şekil nasıl oluşabilir?” diye sorabiliyor insan ama aslında basit bir açıklaması var: Bir sabunun köpürmesinde olduğu gibi oluşuyorlar. Yani bu küreler, 3 milyar yıl önce bölgede patlayan bir volkanın yarattığı etkilerin sonucunda oluşan baloncuklardan ibaretler. O kadar yüksek sıcaklıkta ortaya çıkan baloncuklar elbette bizim bulaşık deterjanı ve suyu karıştırarak yaptıklarımıza benzemiyorlar. Farklı şartlar altında oluşmuş farklı yapılara daha pek çok yerde rastlanıyor. Mesela şunlar da ABD, Utah eyaletinin Navajo bölgesinde keşfedilen Moquio Taşları.

Bir jeoloğun kafasını hiç de karıştırmayacak kadar doğal yapılar olan bu küreler hakkında kuyuya taşı atan ilk deli Weekly World News adındaki bir dergi. Dergi hiç de öyle olmamasına rağmen küreleri çelikten daha güçlü malzemeyle inşa edilmiş ve “müzede sergilendiği yerde kendi kendine dönüyor” olarak lanse etmiş. Pek çok yerde de gizemli kürelerin metal olduğundan bahsediliyor… [9] Kürelerin NASA’ya gönderildiği ve NASA mühendislerinin “yer çekimsiz bir ortamda bu kadar dengeli durabilen bir şeyi biz bile icat edemezdik” dediği şeklinde güzelleme düzenler bile var [10]. Gizemci hayalgücü hakkında hayrete düşmemek elde değil.

Bu cisimlerin küreye benzemeleri onlara anlam yüklenmeleri için yeterli bir sebep sanırım. Herhalde küreye benzeyen cisimler insanların daha çok ilgisini çekiyor ve insan eliyle yapılmış hissi uyandırıyor. Oysa doğal yollarla oluşan pek çok şey küreye benzeyebilir -ve hatta neredeyse kusursuz küre bile olabilirlar-: Gezegenler, yıldızlar, uydular gibi gökcisimleri ve illa ki yerden bir örnek verecek olursak da köpük, inci ve hatta atomlar gibi. Yani “küreler” insan tekelinde olan cisimler değildirler. Ayrıca NASA mühendisleri yer çekimsiz ortamda dengeli duran bir şeyler icat edebilirler herhalde…

Bence daha gizemli olan, haberin metninde verilen şu bilgiyi hangi tür bir hayalgücünün oluşturduğu sorusunun yanıtı:

“Bu küreler kırıldığı zaman içerisinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor. Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor” 

Sürecek…

Kaynaklar:

[1] Wikipedia, “Yonaguni Monument” maddesi

[2] Morien Enstitüsü’nün Prof. Kimura ile gerçekleştirdiği röportaj, 3. sayfa: http://www.morien-institute.org/interview3_MK.html

[3] Morien Enstitüsü’nün Dr. Schoch ile gerçekleştirdiği röportaj, 2. sayfa: http://www.morien-institute.org/yonaguni_schoch2.html

[4] İnka Mimarisi, http://www.ancient.eu/Inca_Architecture/

[5] Wikipedia, “Saksaywaman” maddesi.

[6] http://peruenroute.wordpress.com/2012/02/27/sacsayhuaman-how-incas-built/

[7] http://www.sixpacmanco.com/Building-Sacsayhuaman.html

[8] Wikipedia, “Klerksdorp Spheres” maddesi

[9] http://archyfantasies.com/2012/04/02/the-10-most-not-so-puzzling-ancient-artifacts-the-grooved-spheres/

[10] http://www.s8int.com/page9.html

About Tevfik Uyar

Uçak Mühendisi, Yönetim Doktoru. Açık Bilim yayıncısı, HBT ve Yalansavar yazarı ve ödüllü bir bilimkurgucu.

7 Yanıt to “Bilimin Açıklayamadığı Gazete Haberleri – 2”

  1. “Bu küreler kırıldığı zaman içerisinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor. Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor”

    Fazlaca sinema etkisinde kalmış gazeteci kardeşler 🙂 Bilim kurgu filminden fırlama bir sahne. Gözümde canlandırabiliyorum.

    Beğen

  2. BIr seye dikkat cekmek isterim. Inka yapitlari olsun, Buyuk Gize piramitleri olsun, sismologiyi tamamen cozmus olmalari dikkatimi cekiyor. Taslarin degisik sekillerde, birbirine uyumlu olarak yapilmasinin nedeni depreme karsi dayanikli olmasi. Ama o zamanlar sismologi yoktu. Ve bir sey daha var, yapit ne kadar eskiyse teknologi ayni, ne kadar eskiyse o kadar dayanikli. Ve ne kadar eskiyse o kadar buyuk.
    Ve butun bu yapitlarin yapilisinda “pi” “altin oran ve metre gibi olcumlerin kullanildigida gorulmekte.
    Din, inanis, superstition lari bir koseye birakirsak. Nasil? Benim bir teorim var ama sadece bir fikir. Ama uygarliklari ve ilerleme sekillerini ele alirsak cok anlamli. Neyse

    Beğen

    • Tevfik Uyar 20 Ekim 2014 19:10

      Merhaba. Aynı medeniyetlere ait olup depremlerde kaybolmuş yapılar da var. Biz bir şekilde deprem bölgesinde olmayan veya depreme dayanabilen ve bu sayede ayakta kalan yapılardan haberdarız.

      Yapıları nasıl daha sağlam inşa edeceklerini zaman içerisinde deneyimlerle öğrenmiş olabilirler elbet, ama fikrimi soracak olursanız bu yapıların ayakta kalmış olmaları söz konusu medeniyetlerin sismolojiyi çözdükleri anlamına gelmiyor. Sismolojiyi çözmekle, daha sağlam bina inşa etmek için tekniklerini geliştirmeleri başka konular.

      Beğen

  3. Refik Ozdemir 28 Mart 2015 18:21

    Ben orta amerika Inka ve Maya kulturlerine cok ilgi duyuyorum,itiraf etmek gerekir ki,o devasa taslardan yapilan duvarlar, farkli ve tekduze sekilde olmadiklari halde kesilerek oyle birbirlerine uyarlanmislar ki, degil gecmisteki teknolojiden yoksun insanlarin yapabilmesi,bugunki teknolajiyle bile zorlanacagimiz hassasiyetteler.Taslarin arasinda bir kagidin sigacagi kadar bile aralik ve uyumsuzluk yok.Yanitini verecek bir bilimsel doyurucu makaleyede raslayamadim.

    Beğen

  4. Bu seri gayet güzel gidiyor, devam edin bence.

    Beğen

  5. Sabah gazatesi abartmış ,siz de sallamışsınız yani yorum üstüne kaynaklardan alınmış yorumlanmış satırlar üzgünüm azıcık natıonal geo seyret!

    Beğen

  6. Gazetede abartmış hakkaten..Klerksdorp kürelerinin çevresindeki 3lü veya tekli paralel oyuğuda açıklasaydın bari. Aklımızda soru işareti kalmasın. Moquio Taşlarında buna benzer oyuklar bulunmuyor.Sadece iki kayaçın ayrıldığı kısımlar var.3 lüsüne ratlamadım.Bu çağda bir çok açık volkan var neden böyle şeyler bulmuyoruz.Günümüzde bir buluntu çıkıyor ortalığa bu küreden bahsetmiyorum bu belki sahte olabilir, insanlık tarihlemelerine ters düşmeyecek şekilde arkeologlar bir teori atıyor hangi görüş daha çok kabul görüyorsa o doğru sayılıyor yada doğruymuş gibi anlatılıyor..Tarih dediğimiz şeyin çoğu yazılı bir kaynak yoksa tahminler ve teorilerden ibaret.

    Beğen