140 gr

140 gr yaklaşık olarak 4’te 3 su bardağı şekere ya da benim yaptığım mozaik pastanın içine koyduğum margarin miktarına eşit bir ağırlık. İnsan beyni ise yaklaşık 1300 – 1400 gr ağırlığında şekilsiz bir organ.  Margarin ve şekerle beynin ne ilgisi var demeyin. Eğer beynimizin küçük bir kısmını kullandığımız mitine inanıyorsanız beynimizin kullandığımız kısmının ağırlığının benim leziz mozaik pastamdaki margarinin ağırlığına eşit olduğuna inanıyorsunuz demektir.

Sık sık karşımıza çıkıyor beynimizin küçük bir kısmını kullandığımız iddiası. Rakamlar, en azından benim rastladıklarım, %6 – %20 arasında değişiyor. İddiayı dile getirenler genelde üstün yetenekli, harika insanlar olmamız için kullanılmayan kısımları da kullanmamızı bize öğretmek iddiasında olanlar. Mitin şu ya da bu şekilde sürekli ortaya çıkışının ardında hayatın karmaşıklığı içerisinde bize ümit veren bir ton içermesi ve başarısızlıklarımıza öyle ya da böyle bir bahane vermesi yatıyor. Düşünsenize sıkıcı işlerimizden kurtulup, daha iyi imkanlar sağlayan işlere geçmek, daha çok kazanmak, 10 basamaklı sayıları bir çırpıda çarpıvermek, daha mutlu olmak, çatal ve kaşıkları bükmek, gelecekten haber almak, ölülerle iletişime geçmek için yapıvermemiz gereken kafamızın içinde duran ve büyük kısmı atıl olan beynimizi kullanma yeteneğimizi geliştirmek. Keşke bu kadar kolay olsaydı hayat!

Mitin çıkış noktası tam olarak bilinemese de efsanenin 19. yy sonları 20. yy başlarındaki nörobilim ve psikoloji araştırmalarına dayandığını yazıyor Wikipedia. İki Harvard psikoloğunun dahi bir çocukla yaptıkları çalışma sonrasında ortaya attıkları “insanların gerçek kapasitelerinin sadece bir kısmına ulaşabildikleri” iddiası ve erken nöroloji araştırmalarının doğru olarak yorumlanamaması mitin en olası kaynakları. Ama neden bu iddia sadece bir efsane? Kanıtlara bakalım:

  1. Kafa travmaları: Neredeyse herkes kafaya alınan darbelerin ya da beyinde gerçekleşen felç v.s. gibi travmaların insanların normal fonksiyonlarını sekteye uğrattığını, genellikle kalıcı hasarlar verdiğini bilir. Kafaya alınan darbelerin hayati tehlikesinden ötürü motosiklet, bisiklet kullanırken kask takar, kay-kay’a binen çocuğumuzun kasksız olmasına sinirleniriz. Eğer gerçekten beynimizin küçük bir kısmını kullanıyor olsaydık kafa travmalarının bu kadar tehlikeli olmaması gerekirdi. Kafa travması geçiren onlarca kişiden belki de sadece bir ikisinde kalıcı hasarlar görülmeli, beyin cerrahlarının sık sık “Şanslı adammış, kafasına giren kurşun beyninin kullanmadığı %90’ını parçalamış. Hayatına normal şekilde devam edecek” gibi cümleler kurduğunu duymalıydık. Ancak durumun hiç te böyle olmadığını biliyoruz.

    Beynin PET scan görüntüsü

  2. Beyin araştırmaları özellikle beyin görüntüleme teknolojisinin gelişmesiyle çok hızlanmıştır. Bu tekniklerden ikisi fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) ve PET (pozitron emisyon tomografisi) adı verilen tekniklerdir. Bu teknikler kullanılarak yaşayan bir beynin gerçek zamanlı görüntüsü elde edilir. fMRI ve PET ile yapılan çalışmalar beynin uyku halinde bile bütün bölgelerinin az da olsa aktiviteye sahip olduğunu göstermiştir. Aktivitenin bazı bölgelerde tamamen durduğu zamanlar sadece ağır travmalar sonucu normal işlevler kaybedildiğinde kaydedilmiştir.
  3. Konuya evrimsel bir bakış açısı bakarak farklı kanıtlara ulaşabiliriz . Bütün organlarımız gibi beynimiz de milyonlarca yıl süren evrimsel bir sürecin sonucunda bugünkü haline gelmiştir. Vücudumuz kaynaklarının bir kısmını beyin hücrelerini ve dokusunu üretmek için kullanmaktadır. Evrim sürecinin sadece küçük bir kısmının kullanılacağı bir organı üreterek kaynakları verimsiz kullanan bir süreci seçtiğini düşünmek pek akıl karı olmayacaktır. Üstüne üstlük büyük beyne sahip olmanın avantajlarının yanısıra dezavantajları da vardır.
    Gyrus Dentatus

    Hippocampal dokudaki boyanmış nöronlar: Wikipedia

    Yetişkinlikteki ağırlığına ulaşması için beynin gelişimi doğum sonrası ilk yıla sarkmıştır insanlarda. Bu da ilk yılımızda daha çok ebeveyn bakımına ve yardımına ihtiyaç duymamıza neden olur. Ancak gelişiminin tamamı anne vücudu dışında olmaz önemli bir kısmı rahimdeyken gelişir. Diğer primatlara göre anne karnında daha büyük halde olan kafa yüzünden doğum kanalına ancak sığan insan bebekleri doğum sırasında risk altındadır. Büyüklüğü böyle dezavantajlara yol açan bir organ eğer kullanılmayacaksa başta hiç evrim geçirmeden daha küçük halde kalırdı.

  4. Mitin yanlışlığına başka bir kanıtta beyin fonksiyonlarının sadece ve sadece belli bölgede gerçekleşmiyor olmasıdır. Beyin içerisinde farklı işlemler farklı bölgelerde yapılır ve çoğunlukla bu bölgeler birbirleri ile iletişim halindedirler.
  5. Beynimizde milyonlarca sinir hücresi vardır. Bugün modern tıp tek bir nöron üstünde ölçümler yapabilmektedir. Eğer diyelim ki sadece %10 kullanıyor olsaydık nöronları incelemek için yapılan ölçümlerde ortalama olarak on nörondan sadece birinde aktivite görülmeliydi. Oysa bilimsel araştırmalar böyle bir bulgudan bahsetmiyor.
  6. Dahası kullanılmayan nöronlar işlevlerini yitirerek dejenere oluyorlar. Eğer %10’luk kısım işlevsiz olsa idi beyinde dejenere olan milyonlarca nöron görülürdü ama azıcık dejenerayonun bile bir çok sinirsel hastalığa yolaçtığını ve hayatı zorlaştırdığını biliyoruz.  bkz. Alzheimer, Huntington’s, MS, ALS

Gördüğümüz gibi kanıtlar bize %10 efsanesinin yalan olduğunu açıkça gözler önüne seriyor ama bana inanmıyorsanız belki Mythbusters şovunda bu iddianın yanlış olduğu sonucuna çoktan varmış olmaları sizi ikna edebilir. (Bu linki takip ederek youtube’da bu şovun şov sonrası görüntülerini seyredebilirsiniz. İngilizceden çevirmeye vaktim olmadığı için sadece link olarak veriyorum.)


Bu yazıda kullanılan kaynaklar aşağıda. Birşeyi 40 kere söylersen olurmuş derler ama 1000 kere çürütülmüş yalanı tekrar çürütmek gerekebiliyor. Tabi ister istemez bir sürü tekrar yapmak gerekiyor.

  1. Aylin’in yemek tarifleri
  2. CSI
  3. Ten percent myth
  4. Scientific American
  5. Snopes.com
  6. Neurologica Blog
  7. Human Existence.com
  8. Beyin Fotoğrafı

About Bahadır Ürkmez

İzmir Fen Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği bölümü mezunuyum. Evli ve 2 süper keyifli (herkesinki kendine öyledir zaten :)) çocuk babasıyım. Mühendislik yapıyorum.

18 Yanıt to “140 gr”

  1. Reblogged this on Emrah Agdas.

    Beğen

  2. Yıldırım Gökdeniz 09 Temmuz 2012 05:58

    Herhangi derin bir bilgim olmadan bir soru yöneltmek istiyorum. Belki de mitte bahsi geçen %10 ya da her neyse, beynin aynı anda kullanılabilen kısımının kulanılabilen bütün kısımlarına oranı olabilir mi?

    Beğen

    • Aslında sorunuza yanıt yazının içerisinde mevcut.

      “fMRI ve PET ile yapılan çalışmalar beynin uyku halinde bile bütün bölgelerinin az da olsa aktiviteye sahip olduğunu göstermiştir”

      Beynimiz uyku halindeyken bile bütün bölgelerde aktiftir.

      Beğen

  3. puff……azda olsa bir umut kirintim vardi:)…..okumaya devaam .

    Beğen

  4. Ben nedense bu mevzuyu duyduğum günden beri yanlış anlamışım. Yada belki de doğru anlamışımdır.

    Benim anladığım şekliyle bu %10 çalışan meselesi bilgisayar işlemcilerinde söz konusu olan, task manager’ı açarak anında görebileceğiniz sistem boşta işlemi.

    Hani beynimizi aktif olarak kullanabilsek -düşünsel kapasitemizin tamamını aynı anda 10 haneli 2 sayıyı çarpmaya odaklayabilsek- çok daha zeki insanlar olabilirdik. Nasıl desem bilemedim; bilinç belki doğru kelime. Beynimizin sadece %6’lık bir kısmını -yada artık kaçlığını kullanıyorsak- bilinçli olarak kullanabiliyoruzdur; diğer kısımlar diğer girdi ve çıktıları işliyordur diye…

    Hatta şöyle hafif mizahi bir örnek de verebilirim: 2 resim arasındaki x fark bulmacalarında (misal photoplay) sağ göz sol resmi, sol göz sağ resmi görecek şekilde çaprazladığımızda, beynimiz bu iki görüntüyü üst üste koyup 3 boyutlu görüyü yaratırken farklardan dolayı afallayacağından, farklı kısımları direkt farkedebiliriz. Öte yandan klasik metodla bulmaya çalışmak verimsiz bir kullanım çeşidi.

    Beğen

    • Ben de aynı şekilde düşünüyordum, sayfanın yöneticileri tarafından bir de bu şekilde incelenirse sevinirim.

      Beğen

  5. Güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.

    Beğen

  6. Bence %10 dedikleri sey beynin islem yapan kismi. Bilidigim kadariyla beyinin islem yapan kismi ile depo olarak kullanilan iki kismi var. Bizim islem gücünden cok depoya ihtiyacimiz var bu oranin artmasi durumunda insanlarin cok zeki olacagi söyleniyor fakat islem gücünün artmasi genelde baska aksakliklara yol aciyor. (örn. cok seri düsünen insanlar genelde sakar olmalari veya sürekli odaklanamama cünkü sürekli baska seylerin birbirini hatirlatmasi gibi)
    zeki hastaligi yani 😀

    Beğen

  7. Bu tür çabaların arkasında iyiniyet göremiyorum… Zamanında şöyle birşeyler karalamıştım, sizin yazdıklarınızla paralel olduğunu düşüyorum: http://s2elo.blogspot.com.tr/2012/11/einsteinn-sradanlg_19.html?m=1

    Beğen

  8. Doğa hakkında bildiklerimiz okyanusta bir damla….Parkinson, Alzheimer, ALS , Kanser, vs. binlerce şey hakkında körcahiliz hala…

    Onun için şu efsanedir, yok efendim bu safsatadır demeden önce bir durun soluklanın derim naçizane….

    Beğen

    • Şöyle düşün: Doğa hakkında bilgimiz azken bunları ne ara bilmiş olduk? Ortaya öylesine kanıtsız sallanan şeylerin doğru olma olasılığı nasıl oluyor da yanlış olmasından yüksek oluyor ve az bilgimizle bile yanlış olduğu yönünde veri elde edebildiğimiz konular nasıl oluyor da bilgi/veri içermeden daha tartılabilir, ciddiye alınabilir şeyler oluyor?

      Beğen

      • Düşündüm. Binlerce yıl önce etrafına bakıp meraklanan ilk insandan bu yana geçen süre içinde doğa ile ilgili bir çok şeyi öğrenip bilmiş olduk. Belki varolanın çok azı ama ilk insana göre çok fazla, hatta geçen yıla ve düne göre de çok daha fazla şey bilir olduk. Sağolsun bilim 🙂

        Ortaya kanıtsız sallanan şeylerin ise yanlış olma olasılığı ise doğru olma olasılıklarına göre çok daha fazla. Her bir kanıtsız sallanıp da doğru çıkan iddia için milyarlarca yanlış çıkanı var. Bizler yanlış çıkanları duymuyoruz diye yanlış çıkanların sayıları az demek değil. Bu yanılgıya “Avalibility Bias” adı veriliyor. Bir birey bir konuda karar verirken aklına ilk gelen, yakın zamanda olmuş, zihninde hazır duran verileri kullanır diğer verilerin varlığını ihmal ederse ortaya çıkıyor. Siz de sadece duyduğunuz ve sonunda yanlış çıkan bir kaç atmasyonu hatırlayarak bu yargıya varıyorsunuz.

        Neden tartışılabilir şeyler oluyor? Güzel soru. İnsanlar sihirli, doğaüstü açıklamaları seviyorlar. Çöp teorileri tartışarak mesela kendilerini iyi hissedebiliyorlar. Çünkü bunları konuşmak hem rahatlatıyor, hem de kanıt aramak, yanlışlamak, okumak, düşünmek gibi emek gerektiren çabaları vermeden rahatlıkla konuşabildikleri konular. “Görüntüleme teknikleri kullanılarak beynin nöronlarının nasıl çalıştığını tespit edebiliyorlar, ne zaman nerede ne oluyor bakıyorlar, enteresan işler bu bilim insanlarının yaptıkları” şeklinde bir cümle “Abi yaaa, beynimizin %10’unu kullanabiliyormuşuz, düşünsene hepsini kullansak karadeliğe giderdik olm” gibi bir cümleden daha sıkıcı. Zaten ilkinden sonra sohbet patlıyor genelde ikincisine ise “Ne karadeliği olm, ben şu karşıdaki kızın beynini okumaya çalışırdım, sevgilisi var mı?” gibi bin türlü geyik yanıtla sohbete devam etmek mümkün.

        Gerçekten bilim insanları %10 konusunu tartışmıyorlar.

        Beğen

      • Sanırım biraz yanlış ifade ettim, ilk cümleyi biraz açmama izin verin: Doğa hakkında bilgimiz azken biz ne ara “beynimizin %10’unu kullanıyoruz” gibi şeyleri bilmiş olduk?

        Ben aslında, Erdem’in son cümlesi için yazmıştım, hakkında hiçbir kanıt olmayan şeylere “safsata” demek, üstelik elimizde az-çok kanıt varken demek, neden kötü bir şey olsun demeye getirmek istemiştim, sanırım olmamış.

        Beğen

  9. Öncelikle yazı için teşekkürler, beyninizin %100’ünü yordunuz. Ancak sanki bir nokta tam açık ifade edilmemiş gibi.
    İnsanda beyin, ağırlığına oranla çok yüksek enerji harcar. Bir diğer deyişle vücut ağırlığının ortalama %2 si olan beyin tüm enerjinin %20’sini harcar. Nöron sayılarına bakıldığında ise eğer bu nöronların hepsi devamlı çalışsaydı (sürekli yanan bir ampul gibi) çok daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacaktı. Burada kilit nokta şu: beynin tamamının sürekli çalışması demek (içerideki nöronların etkileşmesi), gereksiz yere enerji harcanması manasına geliyor.
    Yani buradan çıkartmamız gereken sonuç şu, siz bu yazıyı, ben bu yorumu yazarken beynimizin tamamını bir şekilde kullandık. Ancak yalnızca belli bir (t) anında beynimizdeki çalışan nöron sayısı toplam nöron sayısının %1-%16 arasına denk geliyor.

    Ben yeterince iyi açıklayamadığım için merak edenlerin izlemesini tavsiye ediyorum.
    Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=5NubJ2ThK_U

    Beğen

  10. Güzel ve bilgilendirici bir makale olmuş. Elinize sağlık. İlgili geçici bir konu

    Beğen

Trackbacks/Pingbacks

  1. Bahadır'ın Dükkanı – Beynimizin ′unu mu Kullanıyoruz? - 23 Ağustos 2014

    […] vizyona girince bu efsane tekrar prim yapmaya başlayacak. O nedenle hem daha önce yazdığımız 140 Gr isimli yazıyı hatırlatmak hem de Nasrettin Hoca misali su testisi kırılmadan gerekli önlemi […]

    Beğen