Bitki satan dükkanlara ya da ev eşyalarına yönelik mağaza zincirlerinden birine uğradığımız zaman standlarda mini mini ve üstelik oldukça da şirin kaktüslere sıkça rastlamaya başladık.
Eskiden “aman çocuk kaktüsün üzerine düşer” diye endişe ettiğimiz büyücek kaktüslerin ufalıp ofis masaları için süs eşyası boyutuna inmesinin bazı dekoratif nedenleri olabilir. Ancak bitki piyasasının konuya yaklaşımını biraz araştırınca Japonya’daki deprem felaketiyle birlikte gündeme oturan Fukuşima reaktörü kazasının kaktüs satışlarını arttırdığını duyuyoruz [1][2]: Çünkü bir süredir kaktüsün radyasyonu emdiğine yönelik oldukça yaygın bir yanlış inanış almış başını gidiyor. Öyle ki, okurlarımızdan birinin gönderdiği şu aşağıdaki fotoğraf, kaktüs satışında radyasyonun bir pazarlama unsuru olarak kullanıldığını gösteriyor:
Yazımıza terimsel olarak tüm ışıma türlerinin radyasyon olarak adlandırıldığını söyleyerek başlayalım. Yani ultraviyole ışınlardan kızılötesi ışınlara, bildiğimiz ampülden çıkan ışıktan radyo dalgalarına ve mikrodalgaya kadar tüm ışınımlar radyasyon olarak adlandırılır. Genelde gündelik dilde iyonlaştırıcı olan, yani yüksek enerjileri sebebiyle nüfuz ettikleri maddelerde şiddetli etkiler yaratan ışınım türlerine radyasyon demekteyiz. Ultraviyole ışınları, X ışınları, Alfa, Beta, Gama ışımaları ve nötron ışıması bu sınıfa girer ve tehlike arz ederler. Ampülümüzden yayılan görünür ışık, mikrodalga fırınımızın içindeki ışınlar, kızılötesi ve arabalarımızda radyo aracılığıyla dinlediğimiz, evlerimizde TV aracılığıyla izlediğimiz radyo dalgaları gibi düşük enerjili dalgalarsa iyonlaştırma etkisine sahip değildirler ve çoğunlukla zararsızdırlar. Eğer bir şeyi aşırı derecede ısıtacak kadar kullanılmamışlarsa… Elbette elinizi mikrodalga fırında ya da kuvvetli bir projektörün ışığı altında tutmaya kalkarsanız canınız yanar. (Yalansavar’da daha önce yayınladığımız Mikrodalga ile Isıtılan Su adlı yazımızda mikrodalga fırınlarla ilgili başka bir yalanı da savmıştık.)

Elektromanyetik Tayf var olan tüm ışınımların dalga boyları, frekansları ve aralıklarını göstermektedir. Renkleri de algılamamızı sağlayan gözle görebildiğimiz dalgalar tayfın çok küçük bir kısmıdır. Görünür ışık da dalga boylarına göre gökkuşağında gördüğümüz sırada renklere ayrılırlar. (4)
Her tür radyasyon birer dalga türü olduğundan tıpkı su dalgaları gibi yayılırlar. Her dalga gibi onların da dalga boyları ve frekansları vardır. Bu dalga boyu ve frekansları onların şiddetini belirlerler. Radyasyonun masaya konulan küçük bir kaktüs tarafından emildiği iddiası aslında biraz komik bir iddiadır, çünkü “Emilim” fiili kullanıldığında ve özellikle de bu fiil saksı bitkisi olan kaktüslere atfedildiğinde gözlerin önüne yanınızdan geçip giden dalgaların kaktüs tarafından yolunun değiştirildiği ve dalgaların size gelmek yerine kaktüse yöneldiği gibi bir manzara getirilmektedir. Oysa bir dalga için böyle bir sapış o kadar imkansızdır ki bu durum ancak karadeliklerde mümkün olabilir; hatta karadelikler dahi radyasyonu emmezler: O kadar büyük bir kütleçekimine sahiptirler ki uzay zamanı bükerler, ve zaten yoluna devam etmekte olan radyasyon dalgaları uzay karadeliğin içine doğru büküldüğü için emiliyormuş gibi gözükürler. (Evet! İmkansızdır radyasyonu söylendiği şekilde emmek!)

Bir dalganın yolunu değiştirmek suretiyle emmek imkansızdır. Sadece karadelikler bunu yapabiliyor gözükürler, oysa onlar dahi dalganın yolunu değil, doğrudan uzay-zamanı bükerler.
Yoluna devam eden bir dalga herhangi bir şey tarafından çekilip alınmazlar fakat yolunun üzerinde bulunan ve nüfuz ettikleri cisimler tarafından emilebilir, geri yansıtılabilir ya da hiçbir etkiye maruz kalmadan geçip gidebilirler.
Örneğin görünür ışık için cam şeffaftır ve enerjilerini kaybetmeden camdan geçebilirler. Ama duvarlar görünür ışık için geçirgen değildirler. Geçirgen olmayan cisimler ise dalgaların tamamını soğurabilirler veya bir kısmını soğururken bir kısmını ise yansıtabilirler. Mesela duvarlar onu her ne renge boyadıysak görünür ışığın o rengini yansıtırlar, kalanını ise soğururlar. Siyah cisimler ise üzerine düşen görünür ışığın neredeyse tamamını soğururlar ve bu yüzden siyah giyinirsek yaz sıcağında pek rahat edemeyiz. Beyaz renk tüm renklerin karışımı olduğundan beyaz cisimlerde ise tam tersi söz konusudur. Görünür ışığın tüm dalga boyları beyaz cisim tarafından yansıtılır. Onu beyaz olarak algılamamızın sebebi de budur.
Görünür ışık için geçerli olan bu durum diğer elektromanyetik dalgalar için de geçerlidir ancak bir ışımanın ne kadar aktif olduğu onun enerjisiyle ilgildir. Bir dalganın frekansı yükseldikçe taşıdığı enerji artar. Yukarıda yer alan elektromanyetik tayftan da görebileceğiniz gibi X ışınları ve gama ışınlarının frekansları çok yüksektir. Bu ışımalar pek duvar ya da kaktüs falan dinlemeden pek çok yüzeyden geçerler. Geçmelerini engellemek içinse çok kalın yüzeylere ihtiyaç duyulabilir. Nasıl ki cam görünür ışık için çok şeffaf olmasına karşın çok kalın bir cam bloğu şeffaflığını yitirir, tehlikeli ışınımlar için de bu durum geçerlidir. Chernobil tesislerinin çimento üstüne çimento ile örtülerek yalıtılması bu duruma örnektir. Kimi yer altı tesislerinde cep telefonlarımızın çekmiyor olmaları da günlük yaşantımızdan bir başka örnektir. (Ağır metallerden biri olan kurşun da atom çapı çok küçük olduğu için genelde iyi bir engelleyicidir ve yeterince kalın bir kurşun bloğun arkasında durmanız halinde en tehlikeli radyasyona karşı bile etkin bir koruma sağlamış olursunuz.)

Alfa ışıması kağıttan bile geçemezken Beta geçebilir. Beta alüminyum bir sacda takılabilir. Üç cm’lik kurşun bir plaka ise gamayı dahi büyük ölçüde emebilir. (5)
Dalgaların yön değiştirmeyeceğini, emmenin ise ancak cisimlerin arkasına geçmeye kalkan dalgalar için engelleme suretiyle söz konusu olabileceğini açıkladık…
Peki kaktüs gerçekten de iyi bir kalkansa? Diyelim ki kaktüsler kurşun kadar verimli bir engelleyici olsunlar ve tehlikeli radyasyon için iyi bir kalkan görevi görebilsinler. O halde radyasyondan korunabilmek için değil masamıza küçük bir kaktüs koymak, kendimize kaktüsten bir zırh yaratmamız ya da televizyonlarımızı kaktüsten mamül kocaman bir kalkan arkasından izlememiz gerekirdi, ama maalesef kaktüs görünür ışık için gerçekten de iyi bir engelleyici olduğundan TV’yi önümüzde koca bir kaktüs varken izlememiz mümkün olmazdı 🙂
Her neyse…Ben kaktüsleri seviyorum. Radyasyon emmese de evimde bulunduruyorum. Gerek az bakım istemesi, bu sayede vakti olmayanların dahi yetiştirebilmesi gerekse de çok şık bulduğumdan dolayı size de kaktüs almanızı tavsiye ederim.
Kaynaklar:
1. ElektrikPort – Radyasyon ve Kaktüs Gerçeği
2. http://www.haber365.com/Haber/Kaktus_Radyasyondan_Korumuyor/
3. FDA – Radio Emitting Products
4. Vikipedi, “Radyasyon” Maddesi
5. Wikipedia, “Radiation” Maddesi
Meraklısına:
Kaktüs yetiştirmeye niyetlenenler varsa Açık Bilim’de yayınlanan Dikenli Çöl Bekçileri: Kaktüsler adlı yazıyı tavsiye ederim.
Not:
Bu arada artık TV izlerken ya da bilgisayar monitörlerine bakarken bir radyasyon zırhına ihtiyacımız bulunmuyor. Eskiden kullandığımız tüplü televizyonlar ya da monitörler birazcık da olsa yüksek voltaja bağlı olarak X ışınları üretme riski taşıyorlardı ve buna yönelik çeşitli tedbir sistemleri ile birlikte üretiliyorlardı ancak bugünkü LCD/Plazma teknolojilerinde böyle bir risk bulunmuyor [3].
(Bu yazıda kullandığımız fotoğrafı çekip bize ileten okurumuz Nermin Canik’e çok teşekkür ederiz.)
Toplum olarak eğitim eksikliğimiz maalesef kendini kullandığınız fotoğrafta da gösteriyor. Radyasyona karşı satılan ürünlerin bulunduğu stantda evrensel radyasyon sembolü içeren bir uyarı yok! Her ne kadar yazdıklarınıza hak versem de sözkonusu kaktüslerin aşırı miktarda kurşun içeren bir toprakta yetişmiş olabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerekir. Ya da saksılar kurşundan imal edilmiş olabilir. Ters çevrilipi kafaya geçirilmiş, kurşun bir saksı bizi hem radyasyondan hem de istenmeyen gebeliklerden koruyacaktır. Ayrıca asırların bilgeliğiyle yoğrulmuş alternatif tıp uygulamalarımızdan olan “kurşun döktürmek” uygulaması, aslında modern tıbbın, geçmişin bilgeliğinden süzüldüğünün bir göstergesi adeta. Gerçi kaktüsler de havadan nem kapan bir bitki olduğu için insanlar evlerine sokmaya çekiniyor. Sonuç olarak diyebiliriz ki radyasyonu sevmeyen dikenine katlanır.
BeğenBeğen
Yaptığınız ironi tehlikeli bir şekilde karşıt fikirliymişsiniz gibi görünmenize yol açıyor diyebilirim 🙂
BeğenBeğen
İronilerimi karşıt fikrin tehlikelerini göstermek için yaptığımı göz önüne alırsak demek ki başarılı olmuşum. Çoğu insan sahip olduğu/savunduğu fikir ve inançları hakkında yeterince
düşünmüyor. Olduğu gibi kabulleniyor. Bu tür insanlar (bkz. çoğunluk) analitik düşünceye sahip, konu hakkında bilimsel bilgiye haiz biri gelip söz konusu inanç ve fikirleri eleştirdiğinde veya eleştirmeyi bırak salt, gerçekte ne olduğunu nasıl ortaya çıktığını anlattığında bile önce şaşırıyorlar ardından sinirlenip anlamsız bir savunma durumuna geçiyorlar.
Çünkü o noktada sadece fikir ve inançlarının saçmalığıyla değil bu saçmalığı kendilerinin nasıl olup da farketmediğiyle de yüzleşmiş oluyorlar. Ve ardından egolar devreye girip, düzgün bir fikir alış verişini imksansızlaştırıyor. Ama söz konusu düşüncenin saçmalığını savunursanız bu sefer karşınızdaki muhattabınız adeta kendisini bir ayna karşısında görüyor ve gerçekle yüzleşmesi daha kolay oluyor.
“Bir davaya zarar vermenin en kalleşçe yöntemi, onu, kötü nedenler ileri sürerek savunmaktır.” – Friedrich Nietzsche –
BeğenBeğen