Bedava mı sandın, Solitin’e bandım

Bu yoğurdu solitinlesek de mi saklasak….

Gün geçmiyor ki gazetelerdeki köşe yazarlarından yeni bir şey öğrenmeyelim. Köşe yazarlarımız her gün politikadan sanata, spordan kuantum fiziğine bir çok konuda fikirlerini okurlarıyla paylaşırlar. İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber bu yazıların etkinlik alanları da artık gazete sayfalarının sınırlarını aşmış durumda. Ancak köşe yazarları bazen kendi çevrelerinden duydukları haber ve yorumları da köşelerine taşıyorlar ve bu yazıların bir kısmı yeterli bilimsel araştırmalar yapılmadan yazıldığı için sık sık yanlış bilgilerin yayılmasına da neden olabiliyor.

Bugünkü konumuz, bir çoğumuzun e-posta kutusuna gelmiş bir ileti. Süt ve süt içeren ürünleri satan şirketlerin, maliyetlerini düşürmek için bu ürünlere “Solitin” adlı zararlı bir kimyasal madde ekledikleri iddia ediliyor. İleti ilk olarak 2011 yılı Mart ayı civarında internet sitelerine düşmeye başlamış ve daha sonra köşe ve blog yazarlarının da katkılarıyla hızla yayılmış. Mesela, Anayurt isimli bir gazetede yazan Orhan Selen isimli köşe yazarımız, biyokimyacı bir arkadaşı tarafından kendisine gelen bu iletiyi 2011 Haziran ayında, “insan hayatına verdiği değerden dolayı” okuyucularıyla paylaşmış (1). Makalenin başında, sözkonusu “bilimsel çalışmayı” yapanların ölüm tehditleri aldığından bahsediliyor ve yazarımız “Bakalım beni de ölümle tehdit edecekler mi?” diyerek büyük bir cesaretle kendisine gelen iletiyi olduğu gibi yayınlıyor.

Bir içim sütNeyse ki Yalansavar ekibi olarak, kendisine ulaşan bir ölüm tehdidi olduğuna ihtimal vermiyoruz çünkü yazıda aktarılan mesaj, içindeki ölüm tehdidi de dahil olmak üzere, bir palavralar zinciri. Keşke sayın köşe yazarı, insan hayatına verdiği gibi şüpheciliğe de biraz değer verseymiş.

Her şeyden önce, mesajın asıl yazarının Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Bölümünde görevli Yrd. Doç. Dr. Gülden Simavi olduğunu okuyoruz. Oysa ki Hacettepe’nin İnternet sayfasına göre bu bölümde çalışan böyle biri yok (2). Google’da da sözkonusu isme, bu mesajla ilgili yazılar dışında, rastlayamadık. Yardımcı doçent ya da doktor olabilmek için bir sürü makale yazan ve de üniversite ortamında çalışan bir akademisyenin ismine ulaşmak bu kadar zor olmasa gerek.

İletiye göre, araştırmayı yapan kişiler, Ankara Hıfsızsıhha* Gıda Denetim Bölüm Başkanı Yrd. Gönül Özdeğer ve “iki asistanı”. Bahsedilen yerin Sağlık Bakanlığına bağlı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkez Başkanlığı Gıda Güvenliği ve Beslenme Araştırma Müdürlüğü olduğunu sanıyoruz ama burası bir “müdürlük” olduğu için herhangi bir kimsenin “bölüm başkanı” olma şansı yok (3). Gönül Özdeğer diye bir isme de internette hiç bir yerde rastlayamadık.

Şimdi tekrar yazının konusuna, yani “Solitin”e gelelim. İddiaya göre, bu “tricalcid bileşiği”, ki kimyada böyle bir bileşik olduğuna dair hiç bir bilgi bulamadık, üretici firmalar tarafından peynir, yoğurt ve süt gibi gıdalara, ürünlerin son kullanma tarihlerini uzatmak amacıyla katılıyor ve ciddi böbrek rahatsızlıklarına neden oluyor. Eğer Solitin’in ne olduğunu bilmiyorsanız üzülmeyin, çünkü böyle bir madde yok! Kıvam arttırdığı iddia edilen bu “melaminimsi plastik” aslında bir hayal ürünü.

Zaten yazının daha sonraki bölümlerinde Almanya Solingen Üniversitesi’ne yapılan atıfları okuyunca yazının aslında bir ‘hoax’, yani internet aldatmacası olduğu iyice ortaya çıkıyor, çünkü Almanya’da Solingen şehrinde bir üniversite (evet, doğru tahmin ettiniz) yok (4). Solingen şehri yurdumuzda daha çok, 1993 yılı Mayıs ayında gurbetçilerimizi yakarak öldüren ırkçı grupları ile tanınıyor.

İletideki diğer ipe sapa gelmez ayrıntılarla daha fazla vaktinizi almak istemiyoruz. Bu tip iletiler bazen yanlış bilgi yaymak için, bazen de sırf şaka olsun diye yazılabiliyor. Ancak burada asıl eleştirdiğimiz, daha araştırmacı olmalarını beklediğimiz gazeteciler başta olmak üzere bir çok kişinin aynı yazıyı alıp, hiç bir şüphe duymadan, çoğu kez sırf güvendikleri bir arkadaşlarından geldiği için, çevrelerindeki diğer insanlara da aktarmaları. Hatta bununla da yetinmeyip, yazıyı blog ve forum sitelerinde yayınlamaları ve öylece bırakmaları. Mesela aynı yazıya Milliyet Gazetesi’nin internet sitesinde blog yazan Sibel Koçarslan’ın sayfasında da rastlıyoruz (5). Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle, Facebook’ta yaklaşık 50 bin kişinin ‘beğendiği’ bu sayfadaki yanıltıcı bilgiler hala hiç bir düzeltme ve uyarı eklenmemiş halde duruyor ve belki de hala her gün yüzlerce kişi tarafından okunuyor.

Bu tip durumlarda, yanlış haberleri yayan kişiler çoğunlukla kötü bir niyetleri olmadığını, iyi niyetle bu yazıları yaydıklarını söylüyorlar. Elbette biz de kendilerinin iyi niyetlerinden şüphe duymuyoruz, ancak kendilerine şöyle bir çağrıda bulunuyoruz: Hayatta, özellikle de internette, hiç bir zaman şüpheciliği elden bırakmayın. İnternette yazdığınız her şeyin altında imzanız olduğunu unutmayın, iletinin orijinali kimden gelmiş olursa olsun.

* Kelimenin doğru yazılışı “Hıfzıssıhha”. Arapça’da “sağlığı koruma” anlamına gelen “hifzu ‘l-sihha” deyişinden geliyor (6)

Kaynakça:

1. http://www.anayurtgazetesi.com/default.asp?page=yazar&id=12908
2. http://www.biyokimya.hacettepe.edu.tr/personel/ogruyesi.php
3. http://www.rshm.gov.tr/index.php
4. http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_universities_in_Germany
5. http://blog.milliyet.com.tr/yogurda-solitin-koymuslar/Blog/?BlogNo=312244
6. Sevan Nişanyan, “Sözlerin Soyağacı”, Everest Yayınları, 4. Baskı, s. 239

About tugsan

Zonguldak doğumlu. Küçük yaşta okumayı öğrendikten sonra bir daha iflah olmadı.

8 Yanıt to “Bedava mı sandın, Solitin’e bandım”

  1. Dihidrojen Monoksit hikayesi geldi aklıma okuyunca 🙂

    Beğen

  2. Bu e-posta uydurma, ona şüphe yok ama bir de şöyle bir durum var benim şahit olduğum. Büyük firmalar için sütleri küçük aracılar topluyor köylerden ve o sütler yol kenarlarında güneş altında saatlerce süt arabasının gelmesini bekleyebiliyor. Süte ekşimesin diye bir kimyasal katılıyor, genelde çok fazla değil ama miktarıyla ilgili bir kısıtlama ya da denetim yok. Bu kimyasalın(renksiz, kokusuz, ambalajsız şişelerde köydeki kadınlara dağıtılıyor, süt kovasının içine iki üç kaşık katın diye söyleniyor sadece) ne olduğunu biri araştırıverse keşke.

    Beğen

    • lordkhuzdul 01 Nisan 2016 22:22

      Süt toplama denen muhabbet 20 sene öncesinde kalmadı mı yahu? Soğuk zincir şartı geleli çok oldu diye biliyorum.

      Beğen

      • Hala olduğu gibi devam ediyor küçük üreticiden toplama. İnekleri yemlerken sütü sağarsın bu arada diğer işlerini yaparken süt kovada ya da lancada durur toplayan eleman geldiğinde alır götürür artık köyde ne kadar oyalanır kaç köy dolaşır arabayla mandıraya ya da sütaş gibi firmaların toplama merkezine kadar bilinmez. Toplama merkezi ve mandıraya girdiğinde soğuk zincir e sahil oluyor süt.

        Beğen

    • Atılan madde süt kesilmesin diye karbonat ama bazı zeki arkadaşlar daha ucuz diye çamaşır sodası atıyor hala…

      Beğen

    • Hidrojen peroksit namı diğer oksijenli su. H2O nun H2O2 olanı, temelde küçük bir miktarı (pamuğa dökülerek) yarayı temizlemeye fln yarıyor. Oldukça aktif bir madde olduğundan mikrop oluşmasını fln da önlüyor olma ihtimali ( güneş altında bekleyen süt tanklarinda) yüksek.
      Bu madde aynı zamanda abartılı özelliğe sahip, saç boyalarına tablet şeklinde ekleniyor ve saç rengini açmada da kullanılıyor (benzer peroksit tablet)
      Son kullanıldığı yer de reklamından nefret ettiğimiz aaaa aaa aaaaaaaaa tüllerim neden beyazlamiyor diye nida atan kadınların imdadına koşan malum pembe kutulu toz șeysi.

      Beğen

  3. solingen üniversitesi – solitin. kafiyeye özen göstermişler bravo 😀

    Beğen

  4. Enis Başeğmez 28 Ekim 2017 09:54

    Yıl 2017 Ekim ayının 28. Günü. Whatsapp ‘te hu konuyla ilgili metin geldi ve ben de ‘Ya gerçekten böyle birşey olabilir mi’ diye internette araştırayım dedim. Hacettepe üniversitesi sitesinde belirttiğiniz gibi bu bölümde ilgili kişiye rastlayamadım, sonra da Facebook ve linkedin ‘de vardır belki diye baktım, yok.Google’da yazayım çıkar dedim, çıktı ama http://www.gggd.org.tr‘da ve sizin yazınız. 5 yıl geçmiş ‘şehir efsanesi’ olarak hala dolaşmaya be insanları kandırmaya devam ediyor. Bunun bence tek bir nedeni olabilir, eğer öanyapın biri canı sıkılıp ya kestaneden böyle birşey sallayayım da bakalım ne olacak demediyse, yalan ve yanlış uydurma bilgileri piyasaya sürerek ve bunu sıkça yaparak, nadiren çıkan, gerçekliği olan ve dikkat edilmesi gereken bu tarz uyarıların görünürlülüğünün, dikkat payının, inananırlılığının seviyesinin azaltılması ve gerçek bilgilerin de bir şehir efsanesi olduğu düşünülerek şüphe ile bakılmasının sağlanmasıdır.

    Beğen