“Bilincin Bilimi” ve bir profesörün reddi

Geçenlerde Twitter’da osakin’in dikkatimi çekmesiyle, Harvard Üniversitesi’nde Sinirbilim profesörü olan David Cox’un “Bilincin Bilimi” konferası için gelen davet mektubuna verdiği yanıtı gördüm. Öncelikle bu mektubu okurlar için Türkçeye tercüme etmek isterim:

Selam Stuart,

Davet için teşekkürler. Konferans mekânı harika görünüyor ve etkinliğinizin çok heyecanlı tartışmalara sahne olacağına eminim.

Maalesef davetinizi kabul edemeyeceğim. Bilinç meselesinin önemli ve heyecanlı bir konu olduğuna inanıyorum. Lakin konferansın adıyla (“Bilincin Bilimi”), Deepak Chopra gibi sözdebilim tacirlerinin katılımının (ve hatta parasal desteğinin) yarattığı yaman çelişki beni pek rahat hissettirmeyecek. Bilinç gibi, bilgi dağarcığımızın sınırlarında duran bir konuyu anlamak için yapılacak tartışmalarda bilim insanlarının önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Ancak bizlerin katılımının, sözdebilimi meşrulaştıracağını ve bu işten ceplerini dolduran insanlara faydalı olacağını düşünüyorum. Benzer şekilde, jeofizikçilerin “Düz Dünyacılara” aynı platformda eşit söz hakkı veren ya da astrofizikçilerin astrologların doluştuğu bir konferansa katılmasını beklemiyorum. Her ne kadar bilim insanları sözdebilimi şiddetle reddetse de, korkarım toplamda sözdebilimin bilimle denk olduğu gibi yanlış bir kanıya neden olacaktır. Bu nedenle sinirbilim ve felsefe alanında ciddi tartışmalar dönerken, paralel oturumlarda panpsişizm gibi konuların konuşulacağı fikrinin beni rahatsız ettiğini söyleyebilirim. Tabii belki bazı başka bilim insanları sözdebilimi meşrulaştırmak pahasına halka yakın ilişkiler kurmayı önemli bulabilirler; bu bakış açısına da saygı duyuyorum ama ben katılmıyorum.

Teşekkürler ve bol şanslar,

Saygılarımla,

David.

(Bahsekonu etkinliğin adresi)

 

David Cox’un verdiği tepkiyi nasıl buldunuz? Tahmin ettiğiniz üzere ben son derece yerinde buldum. Bunun iki nedeni var:

  1. Tıpkı Cox’un dediği gibi: Bilimsel görünen yapılarda sözdebilimlere yer vermek, onun bir bilim dalıymış gibi algılanmasına neden oluyor. Bilim okuryazarlığı, kamuda geniş kitlelerce edinilmiş bir kabiliyet değil. Dolayısıyla halktan izleyiciler, hangisinin bilimsel, hangisinin üfürme olduğunu ayırt edemeyecektir.
  2. Sözdebilimi meşrulaştıran etkinlikler, bu alanda at koşturanlar için de temelsiz iddialarını yayma şansı ortaya çıkartır. Örneğin homeopatlara öne sürdükleri argümanların bilimle alakası olmadığını söylediğinizde, “ama tıp fakültelerinde ders olarak okutuluyor”dan, “o halde neden XXX sağlık örgütü homeopatiyi yasaklamıyor ve reçeteleri ödüyor”a kadar çeşitli safsatalara (Bkz: Bir bilen safsatası) başvurabilir. Diğer bir örnek: Astrologlar alanlarını savunurken “dünyada üniversitelerde okutuluyor” gibi yalanlara başvururlar ya da Türkiye’de üniversitelerin sürekli eğitim merkezlerinde açtıkları kurslar için “YÖK onaylı” savunmasını kullanırlar.

Peki “o halde neden bazen astrologlarla TV’ye çıkıyorsun” diyebilirsiniz. Ki haklısınız, ilk bakışta çelişkili görünüyor olabilir. Ancak TV’ye çıkmakla, bilimsel bir aktiviteymiş gibi görünen (hatta yapı olarak bilimsel bir konferans olan) ve adında “bilim” geçen bir etkinlik birbirinden farklıdır.

TV’ye çıkmak bir sözdebilimin “bilim olduğu” yanılgısına daha az neden olduğu gibi, alanın savunucusu ve takipçileri için “bilimdir, bilim olmasa TV’de tartışılmazdı” gibi bir safsataya imkân vermez (oysa bilim adı altında yapılan bir etkinlik için bu mümkündür). Üstelik bilimsel bir platformda sunulan bildiriye, izleyicilerden gelen itirazlar olur ama basında bunlara yer verilmez, oysa TV’de bilim tarafındakilerin argümanlarını tüm izleyiciler duyar. Nitekim katıldığım son programda astrologların bilimsel argümanlar karşısında pek savunma getiremediklerinin net bir şekilde görüldüğünü düşünüyorum (Kaan da öyle düşünmüş).

* * *

Türkiye’de de maalesef bilimsel görünümlü bir takım sözdebilim soslu etkinlikler yapılabiliyor… Prof. Cox’un davranışının yaygınlaşması, yani bilim insanlarının bu tür etkinlikleri hem daveti kabul etmeyip, hem de nedenlerini açıkça belirterek protesto etmesi çok önemli.

Gerçi ülkemizde bu tarz etkinlikler yapıldığında, organizatörler önlemlerini alıyorlar ve çok daha garip bir tablo ortaya çıkıyor: Mesela Türkiye’de yapılan homeopati adına yapılan bilimsel(!) bir kongrede “homeopati aleyhindeki bildirilerin kabul edilmeyeceği” önceden ilan edilerek bir skandala imza atılmıştı. Adı “Kritik ve analitik düşünme sempozyumu”(!) olan bir etkinlikte, adıyla tezat bir şekilde, tamamen inanç ve din konularına yer verilmiş, ve aslında bir tür ilahiyat etkinliği gerçekleştirilmişti.

Bir bakıma böyle yapmaları daha iyi, nitekim bilimsel katılım aracılığıyla sözdebilimin meşrulaştırılması gibi bir sonucun ortaya çıkma şansı düşüyor ve “kongre/konferans” akıllarda taraflı ve nesnellikten uzak özellikleriyle kalıyor.

Teşekkürler Prof. Cox.

 

About Tevfik Uyar

Uçak Mühendisi, Yönetim Doktoru. Açık Bilim yayıncısı, HBT ve Yalansavar yazarı ve ödüllü bir bilimkurgucu.

6 Yanıt to ““Bilincin Bilimi” ve bir profesörün reddi”

  1. Adnan Özdemir 24 Ekim 2017 22:29

    Gözlem imkanı olmayan alanlarda bilim yapılamayacağı açıktır. Ancak bu alanlarda, ulaşılması anlaşılması gereken bilgilerde vardır. Bilimin bu bilgileri sınayamaması onların yok olduğunu göstermez.

    Beğen

  2. Cox’un duruşu da sizin konuya dikkati çekmeniz ve duruşunuz da isabetli.

    Sizler insanlığın umut verici yanlarındansınız bence, teşekkürler.

    Liked by 1 kişi

  3. Engin Hüküm 04 Kasım 2017 18:42

    Her yerde dürüst, erdemli insanlara ihtiyaç var. Erdem, insanlığın bir buluşu ve en çok tekrar edilen kavramlardan biri. Ama ne yazık ki pek tutmadı gibi görünüyor. Dünyanın hali ortada. Erdemli Prof. Cox’a ve bu bilgiyi bize ileten size teşekkürler, saygılar

    Beğen

    • Engin Hüküm 22 Şubat 2018 18:37

      Lütfen yukarıda ki mesaj kaydımı ve tabi bu mesajı silin. İki nedenle : 1. Fazla tumturaklıydı, şimdi hoşuma gitmedi. Sonuç olarak ben de bu erdemsiz şerefsiz insanlığa dahilim, bu türün bir üyesiyim. 2. Elimizde ki birkaç yurtsever gazeteci yazardan biri olan Soner Yalçın’ın son kitabından olumlu hiçbir örnek vermeyip, bir türkü üzerinden twitter de karalamanız, alay etmeniz beni gerçekten üzdü. (Ben twitter ve facebook’da yokum ama farklı kanaldan okudum) Kayıtlarımı silin lütfen..

      Beğen

  4. Çok güzel olmuş hocam.

    Beğen

  5. Akın Yılmaz 21 Kasım 2017 09:32

    Bilgilendirici yazılarınız –ve bu harika website– için çok teşekkürler; elinize zihninize sağlık… Sizler, “sürdürülebilir bir gelecek” için umut kaynağımızsınız…

    Yaklaşımlarınıza, “itiraz” değil de “farklı açılım” niteliğinde bir-iki değinme yapmak istiyorum; kısa özetlerle…

    – Büyücülerin yüzlerce yıldır insanları sömürebilmesinin temel nedeni; bilimin (zaman içinde azalan) yetersizliğine ve bilim-insanlarının toplumdan “fildişi kule mesafesi” uzak olmasına mukabil, ‘büyücü’lerin bir komşu-kadar-yakın olmalarıydı…. Günümüzde de “bilimsel çözüm” olanaklarının halka uzaklığı, kolay-ulaşılır olmaması ve bazen de “henüz yetersiz” olması gibi nedenler sürmekte… Bilim-insanları hastalıklara çare üretebiliyor; fakat “parasız-yoksul insanların o çareye ulaşabilmesi” konusuyla hiç ilgilenmeyip, işin o kısmını “siyaset-büyücülerine” terk ediyor… Bu anlamda, bilim-insanlarının “HALK’LA DAHA YAKIN TEMAS” kurma mecburiyeti var. (“Mecburiyet” kelimesini DAYATMA tonunda değil, “bilgilerin doğruluğunu hayat içinde uygulayarak görebilme” gibi bir ‘bilimsel-zorunluluk” anlamında kullanıyorum.
    – Hastanelerin “bilimci büyücüler” tarafından işgali, ayrı bir sorun… Check-up için gittiğim “univ.hastanesi”nde gereksiz testlere (gereksiz olduğunu başka bir üniv.hastanesi söyledi) dünyanın parasını ödediğim yetmiyor gibi, gönderdikleri mektupta “gaitanızda kan bulundu” diyorlar; bir panik-atak’tan sonra sakinleşip bir başka hastanede tahlil yaptırdığımda ise “tertemiz” olduğumu görüyorum… Pardon; “büyücü”lerden bahsediyorduk, değil mi?!..
    – Bilimin toplumdan uzaklığının tek nedeni, araya “bilim tacirlerinin / komisyoncularının girmesi” değil… Bilim’in (akademya’nın), kendisi de “doğadaki bilgi kaynakları”ndan kopuk… Tanıdığım bir köylü, günlük hava durumunu meteoroloji-bilimcilerinden çok daha isabetle tahmin ediyordu, “kırmızı karıncalara” bakarak: “Sabah erkenden yemlenip yuvalarına kaçarlarsa, bil ki yağmur yağacak!” Meteoroloji müh. profesörüne sordum, “Bu bilginin bilimsel literatüre girmesi ve ‘nasıl olabildiğinin’ araştırılması gerekmez mi?” Cevabı basitti: “Bunu önerdiğim an, beni okuldan kovarlar!” ANLIYOR MUSUNUZ; bilimciler bazen de ‘bilgisizlikleri anlaşılmasın” diye, toplum ile mesafeyi “uzak ve erişilmez” tutuyorlar… Tıpkı yalanlarının anlaşılmasından korkan büyücüler gibi…
    – GDO gıda cinayetlerini, ‘ilaç tekelleri” afetini, ‘insansız imha aracı’ vb. savaş teknolojisi felaketini yüksek-maaşlar uğruna üreten bilimcilerin yanında, büyücülerin şarlatanlığı çok masum kalmıyor mu?..
    – ÖZETLE: DEPARTMANCI BİLİMİN, HOLİSTİK BİLİMDEN ÖDÜ PATLIYOR!..

    Bu temel sorunlara BİZZAT BİLİM İNSANLARI TARAFINDAN çözüm üretilmedikçe; büyücüler cirit atmaya devam edecek…
    Sizleri, sevgili idealist “bilim-insanlarını”, örneklediğim olumsuzluklardan TENZİH etmek için; sömürgen meslektaşlarınızı “bilimci” kelimesiyle nitelendirdim…
    Onurlu bilim-üreticilerini, onursuz bilim-satıcılarından kurtarmak için, acaba bir büyücüden yardım mı istesek?.. 

    Beğen