Komplo teorileri, internetin yaygınlaşmasıyla daha çok taraftar bulmaya başladılar. WhatsApp, Facebook, YouTube gibi kanallardan her gün yeni komplo teorileri ile tanışıyoruz. İnternetin her türlü yalan yanlış bilgiyi hızlı bir şekilde yaydığı konusunu Yalansavar’da daha önce de incelemiştik. Bu yazıda ise, son 10-15 yılda iletişim kanallarımızı kökten değiştirmiş olan sosyal medyanın komplo teorilerini nasıl beslediğini inceleyeceğiz.
2012 yılının 14 Aralık sabahı, A.B.D.’nin Connecticut eyaletinde bulunan Sandy Hook ilkokulunda bir katliam meydana geldi. Evde annesini vurduktan sonra yarı otomatik tüfeğiyle okula giren 20 yaşındaki saldırgan, 6-7 yaşlarındaki 20 çocuğu ve 6 okul görevlisini öldürdükten sonra kendini de vurarak intihar etti. (1)

Sandy Hook İlkokulunda katledilen çocuklar
Olayda çocuklarını kaybeden aileler, olayın şokundan henüz kurtulamadan, kısa bir süre sonra ikinci bir şokla karşılaştılar: Amerika’nın birçok yerinden hakaret ve tehdit mesajları alıyorlardı! İnternet üzerinden yayılan bir komplo teorisine göre, bu okul saldırısı olmamıştı ve aileler rol yapıyorlardı. (2)
Benzer komplo teorileri aynı ülkede daha sonra da yayılmaya devam etti. Ekim 2017’de Las Vegas’ta meydana gelen bir katliamda, saldırgan önce bir otelin çatısından ateş açarak 58 kişiyi öldürdü, ardından da intihar etti. Olayın ertesi günü, olaydan sağ kurtulanlar, yine bir komplo teorisine inanan kişiler tarafından yalancılıkla suçlanıp taciz edilmeye başladılar.(3) Benzer olaylar, Şubat 2018’de Florida’daki bir lisede 14’ü öğrenci, toplam 17 kişinin öldüğü saldırının ardından da yaşandı. (4)
Peki, cep telefonlarımızla sürekli resim ve videolar çektiğimiz, neredeyse her şeyin sürekli kaydedildiği bir çağda, nasıl oluyor da insanlar hala bu tip asılsız komplo teorilerine itibar ediyorlar? Hatta kendilerinden o kadar eminler ki, yakınlarını henüz kaybetmiş insanları yalancılıkla suçlamakta tereddüt etmiyorlar.
YENİ BİR İLETİŞİM ÇAĞI
İnternet, yaygınlaşmaya başladığı 90’lı yıllarda birçok insanda iyimserliğe neden olmuştu. Artık bilgiye daha kolay ulaşabilecek ve birbirleriyle sürekli iletişimde olacak yeni nesiller cehaleti yenecek, daha demokratik, özgür ve eşitlikçi sistemler kuracaklardı.(5)
Ancak 21. yüzyıla girmemizle beraber bu iyimserlik birçok kişide yerini kısa zamanda çaresiz bir kötümserliğe bıraktı. Önce ‘hacker’larla tanıştık. Kötü niyetli kişiler şifrelerimizi çalıp hesaplarımıza giriyorlardı. Artık her gün defalarca şifreler girerek internetteki bir siteye bizim biz olduğumuzu ispatlamaya çalışıyoruz.
Daha sonra, tartışma forumlarının ortaya çıkmasıyla ‘trol’ler türediler. Tartışma ortamlarında insanları çileden çıkartan yorumlar yapmaktan zevk alıyorlardı. Kullanıcı adlarının ardına saklanmış sıradan insanların da katılımıyla, gündelik hayatta her gün duyamayacağımız hakaretleri birçok yerde okumaya başladık.

Biz mi sosyal medyayı kullanıyoruz, yoksa o mu bizi?
Fotoğraf: howtostartablogonline.net / CC
Sonrasında ise sosyal medya ile tanıştık. Facebook, Youtube ve Twitter gibi adresler, birbirini tanıyan veya tanımayan insanların etkileştikleri başlıca platformlar olarak ortaya çıktılar.
Fakat insanlar arasındaki etkileşimlerin dijital ortama kaymasının, komplo teorilerinin yayılmasına yönelik önemli sonuçları oldu.
Öncelikle, komplo teorilerinin ve yalan haberlerin yayılma hızı arttı. Hatta, Mart 2018’de yayımlanan bir araştırmaya göre, Twitter’daki yalan haberler gerçek haberlere oranla yaklaşık 10 kat daha fazla yayılmakta, çünkü sahte haberlerin daha şaşırtıcı ve heyecanlandırıcı olması, kişilerin bu haberleri daha fazla paylaşmasına neden olmakta.(6)
İlk bakışta sosyal medyanın, insanlarda zaten var olan ırkçılık, düşmanlık ve nefret gibi hislerin daha kolay dışa vurulmasını sağladığını, yani insanları daha kötü yapmadığını, sadece var olan kötülükleri daha görünür hale getirdiğini düşünebiliriz.
Ancak son birkaç yıl içerisinde yapılan gözlem ve deneyler durumun çok daha ciddi olduğunu gösteriyor. Birçok araştırmacıya göre, sosyal medya bizleri daha ırkçı, agresif ve öfkeli yapıyor, insanlar arasında nefret tohumları ekiyor. (7)
Komplo teorileri, insanların birbirlerine güvenmedikleri ortamlarda daha rahat ve çabuk yayılırlar. Önyargıların ve ayrımcılığın yeni komplo hikayeleri yaratmayı nasıl kolaylaştırdığından daha önceki yazılarımızda bahsetmiştik.(12) Acaba Türkiye dahil birçok ülkede son yıllarda artan toplumsal kutuplaşma, şiddet ve tahammülsüzlük, ve bunların beslediği komplo teorilerinin ardında sosyal medyanın payı nedir?
SOSYAL MEDYA NASIL ÇALIŞIR
Facebook ve YouTube gibi siteler kendilerini insanlığa hizmet eden, insanlar arasındaki iletişimi arttıran kanallar olarak pazarlamaktadırlar, ki bunda da haklılık payı yok değildir. Artık bu platformlar sayesinde kendimize ait haber ve görselleri anında tanıdıklarımızla paylaşabiliyoruz. Özellikle birbirinden uzakta yaşayan insanlar için iletişim artık çok daha kolay.
Ancak bu firmaların başlıca amacı, hatta varoluş sebebi, sahiplerine ve yatırımcılarına para kazandırmaktır. Bunu da temel olarak iki şekilde yaparlar: Sayfalarına reklam alarak ve sizden topladıkları kişisel bilgileri satarak.
Dolayısıyla bizler bu sitelerde ne kadar fazla vakit geçirirsek, ne kadar fazla yere tıklarsak ve kendimiz ve beğenilerimiz hakkında ne kadar fazla bilgi paylaşırsak, bu şirketler o kadar fazla miktarda satacak malzeme toplayıp, o kadar fazla reklam geliri elde ediyorlar.
İşte bu yüzden bizi bu sitelere bağımlı hale getirmek bu şirketler için son derece önemli. Mesela Facebook’u bir süredir düzenli olarak kullanıyorsanız, 1-2 hafta kullanmamayı deneyin. Ne kadar bağımlı halde olduğunuzu anlayacaksınız! Ya da WhatsApp’ten gelen mesajlara 3 gün bakmamaya çalışın. Ya da Twitter’dan. Siz farkında bile olmadan bu sitelerin nasıl sizleri bağımlı hale getirdiğini göreceksiniz. Peki bunu nasıl yapıyorlar?

İnternette okuduğunuz her şeye kanmayın!
Yalansavar’da sık sık tekrarladığımız bir gerçek var: İnsan oldukça zayıf, birçok kusuru bulunan bir canlı. Fiziksel, duygusal, kimyasal, psikolojik vb. gibi birçok zayıflığımız var. Nasıl ki sigaradaki nikotin ya da eroindeki morfin bizi bir müptelaya dönüştürüyorsa, Facebook ve Twitter gibi platformlar da insanların sosyalleşirken ortaya çıkan çeşitli zayıf yönlerini kullanarak bizleri sadık müşteriler haline getirmeye çalışıyor. Hatta bu sitelere sadece bakmakla kalmıyoruz, kişisel bilgilerimizi, ailemizin resimlerini, farklı ürünler ve fikirler hakkındaki düşüncelerimizi kendi arzumuzla bu sitelerin depolarına yüklüyoruz.
Bu zayıflıklarımızın hepsini incelemek bu yazının kapsamını aşıyor. Konumuzla ilgili olarak bir örneğe odaklanacağız: sansasyonel haberlere olan merakımız: Sıradan haberler pek ilgimizi çekmezken, şok edici iddiaları merak edip hemen üzerlerine tıklıyoruz. Mesela, Facebook ya da YouTube’da Türkiye’nin şeker üretiminin düştüğünü anlatan bir video belki çok az kimsenin ilgisini çeker, ama benzer haberi ‘Yabancılar Şeker Üretimimizi Sabote Ediyorlar!’ başlığıyla, yanında alevler içerisinde bir Türk bayrağı görseliyle verirsek çok daha fazla tıklama alırız. Sosyal medya şirketleri de sansasyona karşı olan iştahımızı kullanmaya çalışırlar.
Facebook ve YouTube gibi siteler bunun için algoritma adını verdiğimiz talimatlar yazarlar. Mesela siz YouTube’ta bir video izlediğinizde, site yan tarafta size başka videolar önerir. Önerilen bu videolar, sizin için özel olarak seçilmiştir. İnternet sitesinin ardındaki sistem, bu videoları nasıl seçeceğine algoritmalardaki komutları uygulayarak karar verir.
Burada amaçlanan, sizin o videoyu izledikten sonra o siteden ayrılmamanızdır. Bunun için de yanda size önerilecek videoların çok ilginç ve çekici (mesela sansasyonel) olmaları gerekmektedir. Başlıkları ya da resimleri sizin ilginizi çekmelidir ki sizi o sitede tutabilsin.
YouTube’ta halen bir buçuk milyara yakın video var ve dakikada 300 saatlik yeni video ekleniyor. (8) Arka planda bu kadar çok videoyu insan işgücü kullanarak ‘ilginç’ ya da ‘sıkıcı’ diye ayırmak mümkün değil. İşte bu yüzden bu video önerme işi ancak bilgisayarların, daha doğrusu onlara komutları veren algoritmaların yapabileceği bir iş. Peki algoritmalar bu komutları nasıl veriyorlar? Zurnanın zırt dediği, daha doğrusu işlerin kontrolden çıkmaya başladığı yer de burası işte.
ALGORİTMALAR VE KOMPLO TEORİLERİ
Algoritmalar hangi videoların en çok ilgi çektiğini ölçebilmek için bazı değerlere bakarlar. Kullanılan algoritmalardaki formüller şirket sırrı olarak gizli tutulmakta, ama tıklanma oranlarının bu formüllere dahil edildiğini biliyoruz. (YouTube’ta kullanılan algoritmanın ayrıntıları ile ilgili bir bilimsel makaleyi şurada bulabilirsiniz, ancak bu formüller sürekli güncellenmektedir.)
Sorun şu ki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, insanlar sansasyonel haberleri, ister doğru ister yanlış olsun, daha ilginç bulurlar. Algoritmalar da bu durumu hemen fark eder* ve daha çok tıklanmış bu videoları öneri listelerinde en üstlere yerleştirerek adeta ateşe benzin dökerler.
YouTube hesabınızda ‘Otomatik Oynat’ seçeneği de açıksa, siz gittikçe radikalleşen videoları birbiri ardına izlemeye başlarsınız. (7) Şurada birkaç örnek mevcut.
Örneğin bu yazıyı yazarken bir deneme yaptım: YouTube’da (hesabıma girmeden) ‘astronot uzay’ kelimelerini arattım. Karşıma ilk çıkan ‘Bir Astronotun Günlük Yaşantısı’ başlıklı video oldu. Ona tıklayınca, yan tarafta önerilen videoların arasında ‘NASA Gerçekleri Görmenizi İstemiyor!’ ya da ‘Amerika Ay’a Gerçekten Gitti mi?’ başlıklı videolar çıkmaya başladı. Bunlardan herhangi birine tıkladığımda ise ekranımın sağ tarafı komplo videoları ile dolmuştu artık. Oysaki ben arama çubuğuna ‘komplo’ kelimesini yazmamıştım.

YouTube’ta iki tıklamayla komplo teorilerine ulaşmak artık çok kolay!
Tabi bu hiç de bilimsel olmayan denememde YouTube’un algoritması, benim kim olduğumu başka yollardan anlamış olabilir ve belki de daha önceden komplo teorileri ile ilgili videolar izlediğimi biliyordu. Siz internette bir kez bir konudaki habere tıkladığınızda, arka plandaki algoritmalar sizin bu seçiminizi kaydeder ve size tıklayacağınızı umduğu benzer videoları gösterir. Mesela, eğer siz vejeteryanlardan hoşlanmayan bir kabapçıysanız ve vejeteryan karşıtı bir haber linkine tıklamışsanız, YouTube’da sürekli benzer haberler görmeye başlayıp, vejeteryanların bütün dünyada büyük sorunlar çıkarttığını düşünebilirsiniz.
Oysaki asıl sorun, sizin ve milyonlarca insanın algısının köpükler içerisine hapsedilmiş olmasıdır. (Yukarıdaki örnekte ‘vejeteryan’ yerine, sevmediğiniz bir ülkeyi, milleti, ideolojiyi ya da siyasi partiyi, ya da bir komplo teorisini koyabilirsiniz.) Farklı fikirlerin işlendiği makalelerin size ulaşma ihtimali çok düşmüştür. Bu durum, bizlerin karşı tarafı anlamamızı zorlaştırmaktadır. Ne de olsa, karşı tarafın derdini bilmeden onları anlayamazsınız. Tam tersine, ortada bu kadar çok “haber” varken, neden diğer insanların başka fikirleri desteklediğine şaşırırsınız.
Daha düzeyli, gerçekçi ve sağlam haberler ortalıkta fazla gözükmezken, kanıtlanmamış iddialar içeren yığınla yalan haber ve komplo teorisi hızla yayılmaya başlar. Yayıldıkça tıklanır, tıklandıkça yayılır! Sadece komplo teorileri değil, ırkçılık, şiddet ve cinsellik gibi kavramlar içeren videolar da ön plana çıkar.
Şu ana kadar yazdığımız kısmı üç cümleyle sadeleştirmek gerekirse: İnsanlar şaşırtıcı, sansasyonel haberler duymayı severler. Bunu bilen sosyal medya siteleri bizlere sürekli birbirinden uçuk haberler önerir. Bu haberlerin önemli bir kısmı komplo teorileri içerirler.
Şimdi artık bu yazının en başındaki örneklere geri dönelim. A.B.D.’den verdiğimiz bu örneklerde de benzer sebep-sonuç ilişkilerini tahmin edebiliriz:
Son yıllarda Amerikan toplumu, insanların kolayca silah satın alabilmesine karşı çıkan bir grup ile, silah sahibi olma hakkını savunan karşıt grup arasında kutuplaşmış durumda. Silah-sever birçok kişi, okullarda gerçekleşen bu katliamların aslında büyük bir komplo teorisi olduğunu düşünüyor ve çocuklarını kaybetmiş ailelere saldırmakta bir sakınca görmüyorlar. Neden görsünler ki? Muhtemelen YouTube ve Facebook gibi, haber kaynağı olarak kullandıkları siteler bu komplo teorisini destekleyen video ve haberlerle kaynarken, iddiaları çürütecek yazılar arka plandaki algoritmaların filtrelerinden geçmekte zorlanıyor. (13) Siz olsanız inanmaz mıydınız?
Türkiye’de buna benzer örneklerle karşılaşıyor muyuz? İşin o kısmını şimdilik sizlerin gözlemlerine bırakıyoruz.
DİJİTAL İLETİŞİM VE DEMOKRASİ
Komplo teorilerinin yayılması için sosyal medya şirketlerinin bilinçli olarak şu ya da bu konuyu ön plana çıkartmaları gerekmiyor. Mesela Facebook’un “şu komplo teorisine destek verelim” diye bir politikası olma ihtimali oldukça düşük. İnsan beyninin sansasyonel haberlere (yani dedikoduya) olan düşkünlüğü, ve yapay zeka algoritmalarının bu düşkünlüğü fark edip kullanması, yukarıda anlattığımız sonuçlara neden olmaya yeterlidir. Algoritmayı yazanlar için ise iş, çoğu kez bir optimizasyon probleminden ibarettir: Nasıl yapsak da tıklanma sayısını arttırarak kar etsek.
Bu algoritmaların politik ve sosyal sonuçlarının en baştan görülmesi mümkün müydü? Bu soruya yanıt verebilmek için elimizde henüz yeterince veri yok, ancak eski bir Google çalışanı, şirketini daha 2013 yılında bu konuda uyardığını ve sonrasında iş akdinin feshedildiğini iddia ediyor. (7) Google ise artık daha “güvenilir” kaynaklara öncelik verdiği iddiasında. (9)
Ancak bu olumsuz sonuçlar bir süredir gözlenmekteler ve sosyal medya siteleri son birkaç yıldır bu durumun ticari ve politik sonuçlarıyla boğuşuyorlar. Özellikle 2017 yılından itibaren, Rusya’nın Amerika ve İngiltere’deki seçim sonuçlarını sosyal medyayı kullanarak etkilemeye çalıştığı iddialarıyla, bu problem artık ülkelerin ulusal güvenlik meseleleri seviyesine de çıkmış bulunuyor. (10) Biz bu yazıyı hazırlarken, Amerikan ve Avrupa medyası Facebook’u devlet denetimi altına alıp almamayı tartışıyordu.
Görünen o ki, nihai hedefi kar etmek olan ve hissedarları dışında kimseye hesap vermek zorunda olmayan sosyal medya şirketleri, insanların haberleri kağıda basılmış gazeteler yerine internetten öğrendiği 21. yüzyılda demokratik rejimlerin altını oyma potansiyeline sahipler.(11) Dolayısıyla, bu konunun önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanmasını bekleyebiliriz.
SONUÇ
Peki bütün bu durumdan bizler komplo teorileri ile ilgili olarak hangi temel sonuçları çıkartabiliriz?
Her zaman vurguladığımız gibi, sosyal medyada sürekli karşımıza çıkan iddialara ve bu iddiaların kaynaklarına karşı son derece şüpheci yaklaşmamız gerekiyor. Unutmayın: Dünyanın herhangi bir ucundan herhangi bir delinin bir haber uydurması ve bu haberin birkaç gün içerisinde milyonlarca insana ulaşması artık çok kolay.
Facebook veya Twitter’da, güvendiğimiz kişilerin ‘paylaş’tığı haber linklerine de şüpheyle yaklaşmalıyız. Belki o arkadaşımıza ya da akrabamıza paramızı veya eşyamızı emanet edebiliriz. Ama aklımızı emanet edebilir miyiz? Bu arkadaş bu haberi paylaşmadan önce haberin kaynaklarını iyice kontrol etmiş midir? Peki ya o haberi ‘beğenmiş’ onlarca diğer insan?
Sonsöz: İnternet sadece gerçeklerin değil, yalanların da serbestçe yayıldığı bir ağdır. Nasıl ki her kapınızı tıklayan kişiyi evinize almıyorsanız, her tıkladığınız haberi de kafanızın içine kabul etmeyin. İnternetteki güvenilir bilgi ile güvenilmez bilgiyi birbirinden ayırt etme becerilerinizi geliştirin. Yalansavar ve benzeri kar amacı gütmeyen siteler, bu konuda size kaynaklar oluşturmak için varlar.
* Bu algoritmalarda ‘makine öğrenmesi’ teknikleri kullanılarak bilgisayarların kullanıcı davranışlarını sürekli olarak izlemeleri ve algoritmaların kendini yenilemesi (öğrenmesi) sağlanır. Yeni videolar paylaşıldıkça kullanılan formüller ve değişkenler de otomatik olarak güncellenir.
Kaynakça:
1 – https://en.wikipedia.org/wiki/Sandy_Hook_Elementary_School_shooting
3 – http://www.bbc.com/news/blogs-trending-42187105
4 – http://time.com/5169321/florida-shooting-conspiracy-theories-david-hogg/
5 – https://www.eff.org/cyberspace-independence
7 – https://www.nytimes.com/2018/03/10/opinion/sunday/youtube-politics-radical.html
8 – https://fortunelords.com/youtube-statistics/
10 – http://t24.com.tr/yazarlar/fusun-sarp-nebil/sahte-haberler-ve-yaklasan-secim–i,19339
11 – https://yalansavar.org/2012/12/10/komplo-teorileri-4-azi-karar-fazlasi-zarar/
12 – https://yalansavar.org/2012/08/14/komplo-teorileri-1-her-derde-deva/
Güzel yazı, elinize sağlık. Sosyal medyada bazı “sazanların” komplo teorisi haberlerine atlayıp yayılmalarına katkı sağlamalarını anlarım ama yüzbinden fazla tirajları olan kelli felli gazetelerin de bu tip martavalları haber olarak yayınlamalarına ne demeli? 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Çok güzel bir yazı, emeğiniz için teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Emeğinize sağlık.
Bu konuda daha ayrıntılı yazılarınızı bekliyoruz, ayrıca Türkiye de ya da başka bir ülkede yaygın “komplo teorilerine” daha çok değinseniz. Örneğin “Türkiye’de petrol var ama birileri çıkartmıyorlar” gibi.
BeğenLiked by 1 kişi
Önemli bir yazı. Facebook’un insan zihnine zararlı olduğunu, akıllı bir insanın sosyal medyayı kullanması için geçerli bir neden olmadığını düşünüyorum. Kendi fikrinin abartılmış ve bozulmuş biçimleriyle karşılaşmanın hastalık yayması bir yana sürekli görünür olmanın ve görünür kalmanın baskısı altında derinlemesine uzun süreli düşünemeyen, yüzeyde gezinen bir insan türü oluşuyor yavaş yavaş. Bu önermemin bilimsel olarak kanıtlanmasına ihtiyaç var elbette.
BeğenLiked by 1 kişi
“birkaç, birçok, oysaki” doğru yazımları böyle.
BeğenLiked by 1 kişi
Uyarınız için teşekkür ederiz, gerekli düzeltmeleri yaptık. Yazıda da belirttiğimiz gibi, insan birçok kusuru bulunan bir canlı 🙂
BeğenBeğen
Bu konularda özellikle YouTube için bir kısıtlama gerekli çocuklar için. En azından çocuk doğuracak olan ebeveynlere çocuklarını sosyal medyaya nasıl hazırlamaları gerektiği zorunlu bir şekilde öğretilmeli.
BeğenLiked by 1 kişi